1982'nin Kahramanı Enzo Bearzot

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Belki pek çok insan merhumu tanımıyor ancak 27 Eylül 1927 doğumlu Enzo Bearzot, İtalyan futbolunun ve ünlü Catenaccio sisteminin en önemli teknik adamlarından birisiydi ve bugün itibarı ile hayata gözlerini yumalı tam 1 sene oldu.

Inter ve Catania formalarını giymesine rağmen stoper olarak görev yapan Enzo Bearzot'un kariyerinin zirve yaptığı yer Torino'dur. Toplamda 251 resmi müsabakada forma giyen Bearzot, futbolculuk kariyerinde söz ettiremediği adından teknik direktörlük yıllarında sıkça söz ettirmiştir.

1964 yılında profesyonel futbol hayatına nokta koyan Enzo, Torino'da uzun bir süre Nereo Rocco ve Giovan Battista Fabbri'nin yardımcılıklarını yaptı. 1968 yılında 1 sezon Prato'da görev yapan İtalyan teknik adam yaşamış olduğu bu tecrübenin ardından kulüp antrenörlüğünü bir kenara bırakarak İtalya 23 Yaş Altı Milli Takımı'nın başına geçti. 6 yıl boyunca genç takım antrenörlüğü yapan Enzo, 1974 Dünya Kupası'nda Ferruccio Valcareggi'nin yardımcılığına soyunarak bir üst kademeye terfi etmiş oldu. İtalyanlar Almanya'daki Dünya Kupası'nda başarısız olunca Bearzot haricindeki bütün teknik ekibin görevine son verildi ve Azzurriler futbolculuk yıllarında 1928 Yaz Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan takımın oyuncularından Roma doğumlu Fulvio Bernardini'ye teslim edildi. Ancak İtalya bir kez daha başarısız olunca bu sefer yıllardır beklenen şans Enzo Bearzot'un ayağına gelmişti. Vasat futbolcu artık ülkenin milli takım patronuydu.

Uzun yıllar başarıya aç kalan İtalyanlar, daha önce doğru düzgün kulüp takımı bile çalıştırmamış olan Bearzot'un İtalya Milli Takımı'nın başına geçmesine inanamamışlardı ve basın tecrübesiz (!) teknik adamı mesaisinin ilk gününde yerden yere vurmayı ihmal etmemişti. Buna rağmen Bearzot bütün olumsuzlukları sineye çekerek 1978 Dünya Kupası'na kısa süre kalmasına rağmen takımını hazırlamayı kafaya koymuştu ve uzun bir aranın ardından İtalyanlar ilk kez yarı final görerek bu turnuvayı 4. sırada tamamlamışlardı. 1980 yılında İtalya'da düzenlenen ve Batı Almanya'nın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyonası'nda da 4. olan İtalya artık gözünü 1982 yılında İspanya'da düzenlenecek olan Dünya Kupası'na dikmişti.


Büyük umutlarla İspanya'ya gelen İtalya, Dünya Kupası'na berbat bir başlangıç yapınca 5 sene önce Bearzot'u yerden yere vuranlar bir kez daha hortlamıştı ancak İtalyan teknik adamın en önemli özelliği olan sakinlik ve babacanlık yıllar geçen süreçte takımına da sirayet etmişti. Önce turnuvanın favorilerinden Brezilya'yı ardından Arjantin'i yenen İtalyanlar finalde kendi evlerinde Avrupa Şampiyonu olarak tur atan Batı Almanya'yı yenerek Dünya Kupası'nı kazandılar.

Turnuvanın ardından başarının sırrını böyle açıklamıştı Bearzot : " Benim için futbol 2 kanat adamı ve tek forvetle ile oynanan onun arkasında da gol için destek veren birinin bulunduğu bir sistemdir ve oyuncularınız muhakkak kendini rahat hissetmelidir. Siz asla Maradona'ya böyle oynamanız gerekli diyemezsiniz çünkü o Maradona'dır ve benim takımımda herkes benim Maradonam'dı, özgürdüler, istedikleri gibi oynayıp istedikleri gibi kazandılar. " Kupa gelene kadar hayatı zaman zaman kendine zindan edenleri de unutamazdı : " Beni bugüne kadar çoğunuz hiç sevmedi ama artık seviyorsunuz çünkü ben başardım. "

Futbolcularının omuzlarında şampiyonluk turu atan Enze Bearzot, 1986'da Meksika'da düzenlenen Dünya Kupası'nın ardından görevini bıraktı ve 21 Aralık 2010'da hayata veda etti. (Yukarıda hocasıyla Dünya Kupası'nın gölgesinde kağıt oynayan Dino Zoff, Bearzot'un son yolculuğunda tabutuna omuz verenlerdendi.)

Roma'nın Sancısı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Roma'nın son haftalardaki iyi futbolu ve olumlu sonuçları başkent ekibinde büyük mutluluk yaratıyor ama bu mutluluk perdesinin arkasında yaşanan Luis Enrique - Totti gerginliği inceden inceye artık iyice ayyuka çıkmış durumda.

Napoli deplasmanında alınan 3-1'lik galibiyetin ardından açıklamalarda bulunan Luis Enrique, " Bugün Roma yedek kulübesinde Roma'ya geldiğimden beri en mutlu günümü yaşadım. Çünkü takımım modern futbolun gereklerini neredeyse ilk kez yerine getirdi ve başarılı olduk. " diyerek sevincini dile getirdi.

Totti'nin açıklamalarında ise ince mesaj vardı : " Nihayet taktiğimizi değiştirdik ve bunu skora yansıtarak gücümüzü gösterdik. "

Sacchi-Van Basten

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


"Milan'da yönetim her zaman ama her zaman arkamda durmuş ve beni desteklemişti. Örneğin 87-88 sezonunun başlarında iç sahada Fiorentina'ya kaybetmiştik ve maçtan sonra Van Basten beni biraz da ağır şekilde eleştirmişti. Ama yönetimdekiler bana güvendiler ve "Kendi bildiğin yolda ilerle çünkü en iyisi bu" dediler. Cesena ile oynanan bir sonraki lig maçında Van Basten'i yedek bıraktım. Benden bunun sebebini açıklamamı istediğinde ise "Marco madem taktiksel olarak bu kadar iyisin maç boyunca benim yanımda kulübede durarak yaptığım tüm hataları bana gösterebilirsin" demiştim. Bunu yapabilmiştim çünkü Milan kulübündeki herkes bana güveniyordu"

Sacchi'den yönetim-hoca ilişkisine dair ibretlik bir anekdot.

Nocerino&Boateng

2 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Boateng geçtiğimiz sezon transfer edildiğinde çoğunluğun burun kıvırdığı "Milan'ın topçusu değil" ya da "Milan'ın çaptan düştüğünün resmidir" diye kustuğu bir adamdı. Geçen sezon ve bu sezonun şimdiye kadar geçen döneminde oynadığı futbol, sahaya koyduğu mücadele ve ekstra skor katkısı ile takımın vazgeçilmezi oldu. Nocerino da Boateng ile benzerlikler gösteriyor. Son dakika hamlesi olarak Milan'dan çok daha düşük profilli bir kulüpten "kulübe bekçisi" olarak alındığı düşünülüyorken o 6'sı Şampiyonlar Ligi 13'ü Serie A olmak üzere 19 maçta forma giydi ve Milan ortasahasına getirdiği dinamizm ile Allegri'nin vazgeçilmezlerinden oldu. Bu süre zarfında attığı 6 gol ile de Boateng misali ekstra skor katkısıyla tabelaya direkt etki etti. Allegri'nin elinde Robinho taktik disipline alışırken Abate günden güne büyüdü oyun olarak. Ama Allegri'nin en büyük katkısı Boateng'in yapıya monte edilmesi olmuştu. Bu sezon için de yeni proje Nocerino gibi. Yürüyedurun!

AC Milan Caffe e Ristorante

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Japonya'nın Nagoya şehrinde dünyada türünün ilk örneği denebilecek bir cafe açıldı. İlk örnek olması ise AC Mlan'ın cafeye resmi sponsor olması, yoksa onlarca cafe vardır takım konsepti ile açılan.

Cafe sahibi olan 28 yaşındaki Arimasa İvata, müşterilerin sık sık neden Nagoya'da böyle bir işe girişildiğini merak ettiğini belirtiyor ki İtalya'da bile Milan'ın resmi olarak finansal destek sağladığı bir cafe yok.

Bağlı olduğu şirketten ayrılıp Milan ile görüşmelere başlayan İvata Ekim 2011'de AC Milan Caffe'yi açtı. İtalyan mutfağından yemekleri servis eden cafede aynı zamanda şarap ve espresso da menüye dahil. İtalya'da, özellikle de Milano'da lezzet anlayışı neyse aynısını taşımayı hedeflemiş bu Japon arkadaş. Şöyle diyor cafe ile neyi amaçladığı konusunda: "Japonya'dayken insanların kendilerini İtalya'da gibi hissedecekleri bir yer yaratmak istiyorum."

Cafe mantık olarak takımın renkleri kırmızı ve siyah ağırlıklı dekore edilmiş, dört bir yanında takımla ilgili fotoğraflar, eşyalar, imzalı formalar bulunmakta. Ayrıca cafenin logosu da Milan tarafından dizayn edilmiş.

Müşteriler Milan'ın her maçını 100 inch boyutundaki dev ekrandan izleyebiliyorlar, ayrıca Japon Milli Takımı maçları da yayınlanıyor. Bu harika imkana rağmen İvata cafenin spor temalı bir bar değil cafe-restoran olarak piyasada yer etmesini istiyor.

Milan aynı zamanda Aichi'de çocuklar için bir futbol okulu da açtı ve İvata il/şehir/eyalet -bilemedim ne desem- başkenti/merkezi olan Nagoya'da böyle bir cafe sahibi olmasının kendisini daha da cesaretlendirdiğini söylüyor.

Nisan ayı sonlarında, futbol okulunun açılışından etkilenen İvata tesislere sık gidip gelerek bir yandan da Milan ile cafe konusunda görüşmelere başlamış ancak tüm bu görüşmeler futbol okulunun dışında olmuş.

İvata, Milan'ın işbirliğine çok sıcak baktığını ancak İtalyan ve Japon yasalarındaki farklılıkların süreci uzattığını ve bu yüzden ilk görüşmelerde iş teklifini geri çekmek zorunda kaldığını söylüyor. Ancak genç girişimci devamında başarıya ulaşıyor tabii ki.

Cafenin açılışından sonra kulüple görüşmeleri hiç aksatmayan İvata fırsat bulabilirse oyuncuları cafeye davet etmek gibi planları olduğunu söylüyor. Ayrıca şöyle bir beklentisi var: "Japonya'nın teknik direktörü Zeccheroni eski bir Milanlı. Umarım yolu buraya düşer, ne zaman isterse..."

Francesco Guidolin'in Sırrı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Guodolin'in teknik direktörlük kariyerindeki çalıştırdığı takım sayısına bakılınca kendisini Yılmaz Vural'a benzetmemiz kadar normal olan bir şey yok. Udinese'nin 56 yaşındaki teknik patronu kariyerindeki 14. takımı çalıştırıyor. Palermo'nun başına ikinci kez geçtiği 2006 yılı ise kariyerinin dönüm noktası.

Sicilya desteğini arkasına alan İtalyan teknik adama tüm yetki verilerek bize takım oluştur emri verildi. Tepesinde Maurizio Zamparini gibi gelmiş geçmiş en dengesiz başkanlar listesinde kesinlikle ilk 10'da olabilecek bir cevhere (!) rağmen Palermo'dan iz bırakarak ayrılmak zorunda kaldı. Yine İtalya'da beğendiğim teknik adamlardan biri olan Delio Rossi'nin de Zamparini'nin kurbanlarından olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Yıllardır hep zor günler geçiren ve genellikle borçlarını ödemek için çırpınan Parma'yı 2 sezon çalıştıran Guidolin kısıtlı imkanlara rağmen sarı lacivertli ekip ile çok kabus görmedi ve nihayet Palermo macerasından belki de daha büyük sükse yaratabileceği bir takımın başına geçti : Udinese ...

Geçtiğimiz sezon başında Zebrettelerin başına geçen Francesco Guidolin İtalya'da Genoa ile birlikte son 5 sezonun en sistemli takımlarından biri ile yine güzel işlere imza attı ve atmaya devam ediyor. Sistemden kastımın sadece başarı olmadığını belirtmek isterim. Bir hedef ortaya koyan ve bu hedef doğrultusunda her sene gelişen bir ekibi izlemek gerçekten insana keyif veriyor. 5 sene önce ligi 10. sırada bitiren Udinese, Guidolin gelmeden önceki sezon ligi, Di Natale'nin 29 gol atarak gol kralı olmasına rağmen küme düşme potasının üstünde 15. sırada bitirince hedefinde sapma olduğu gerekçesi ile Gianni De Biasi'nin görevine son verdi ve takımı ayağa kaldırmak için Guidolin seçildi.

Bu seçimin ne kadar doğru bir karar olduğunu küme düşme potasından aldığı takımı geçen sezon 4. yaparak kanıtlayan İtalyan teknik adam bu sezon da işi sıkı tutuyor ve siyah beyazlılar Juventus ile aynı puanı paylaşarak Serie A'nın zirvesinde yer alıyor. Francesco Guidolin'e La Repubblica gazetesi başarısının sırrını sormuş buyrun :

" Soyunma odamızı ve tesislerimizi ev olarak kullanıyoruz. Antrenmanlarımızı yaptıktan sonra yemeğimizi beraber yiyoruz. Mesela ben oyuncularım ve kulübüm için yılbaşı ağacı aldım tesislere ve bunu sevgili eşim Michela ile birlikte süsledik. Hediye kısmını oyuncular kendileri belirler ister bir şeyler alırlar ister galip gelirler ister yenilirler. Başarımızın sırrı takım olmak ve birbirimizi sevmek o yüzden sizi çok fazla taktik konulardan bahsederek yormak istemem ama illa fikrimi soracaksanız 4-2-3-1'in babasıyım. "

Benatia Çok Ucuz Kurtuldu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Udinese ve Fas Milli Takımı oyuncusu Mehdi Benatia, 12 Aralık 2011 günü öğle saatlerinde kendi arabasıyla bir kaza yapmış. Udinese'nin stadı Friuli yakınlarında olmuş bu kaza.

Islak yolda ilerlerken aniden kullandığı Audi TT'nin kontrolünü kaybeden Benatia, yan şeride spin atıp karşı yönden gelen araçla çarpışmış ve yol kenarındaki elektrik direklerinden birine çarparak durmuş.

Buraya kadar korkunç bir haber gibi gözükse de Benatia ve beraberindekiler yara almadan kurtulmuşlar bu korkutucu kazadan. İyi yırtmış olaydan Benatia.

Faslı stoper geçen sezon 34 maçta Udinese forması giyerken sezonu yarılamaya yaklaştığımız bu günlerde ise 13 maça çıktı ve bir gol attı.

Gamberini Roma Sever

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Bir savunma oyuncusu kariyeri boyunca kaç gol atabilir? Ve bu gollerinin kaçını aynı takıma denk getirebilir?

Alessandro Gamberini bunu yapıyor. O Roma'yı çok seviyor. Geçen hafta oynanan bol vukatlı maçta, 44. dakikada attığı golle skoru 2-0 yaptı. Bu sezon attığı ilk goldü. Zaten bunda şaşılacak bir şey yok, adam defansta oynuyor. Mesela geçen sezonu da 1 golle tamamlamıştı. Rakip yine Roma'ydı. Kaleci Doni'ydi. O gol boş geçen 2 sezondan sonra attığı ilk goldü.

2 sezon önce 2007-2008'de attığı golde kaleci yine Doni'ydi. Haliyle rakip yine Roma'ydı.

Gamberini 30 yaşında, Serie A kariyerinde rakip filelere 5 gol atabildi. 3 tanesi Roma'ya. 5 senedir Roma dışında hiçbir takıma gol atamıyor.

***

Maç neden bol vukatlı, ona da kısaca değinelim.

Fiorentina'nın Gamberini ile bulduğu gol atılan tek pozisyon golüydü. Diğer 2 gol (maç 3-0 bitti) penaltı atışlarından geldi. Penaltı kararları doğruydu.

Roma'nın kırmızı alarm verdiğinin kanıtı ise çıkan kırmızı kartlardı. Juan'ın son adam olarak gördüğü kırmızı kart normaldir denilebilir ama Gago'nun çift sarıdan, Krkiç'in ise gole giden topa elle dokunması konsantrasyon bozukluğunun ve gerginliğin göstergesiydi sanki.

Luis Enrique için 2012'yi göremez diyordum ama bu maçtan sonra bile hala takımdaysa sanırım yanılan ben oldum. Yıl başında Noel'de olacak ama Roma'da bahar göreceğinden hala kuşkuluyum.

Bir Zamanlar Brescia'da...

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Baggio-Appiah-Guardiola

Panucci Gasp Mağduru

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Roma'nın ve İtalya Milli Takımı'nın eski yıldızlarından -yıldız?- Panucci evinin önünde, yolun orta yerinde gasp edilmiş. Evine gireceği sırada elindeki silahla Panucci'ye yaklaşan bir adam kendisini tehdit edip muhtemelen "Ya paranı ya canını!" gibisinden bir şeyler diyerek silahı doğrultmuş ve Panucci de çaresizce kol saatini ve cüzdanı vermiş.

Kariyerinin son demlerinde Fiorentina ile adı anılmıştı kendisinin ve o gün bu gündür ayrı bir nefretim olmuştu kendisine bir Fiorentinalı olarak. Böyle bir habere konu olunca kendisini bir kez daha hatırladım ve Fiorentina formasını giymeden kendisini emekli ettikleri için sevindim.

Cristobal Andres Jorquera Torres

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Güney Amerikalı ve İtalyan pek çok futbolcunun ismi cidden insana şiir gibi geliyor. Bunlardan birisi de yazımızın kahramanı Cristobal Andres Jorquera Torres, kısaca Jorquera ...

Daha önce de sık sık dile getirdiğimiz gibi Udinese ve Genoa son 5 yılda İtalya'da scout sisteminden en fazla verim alan kulüpler. Genoa'nın Inter'in pilot takımı gibi çalışarak (Motta, Milito, Ranocchia, Kharja ...) transfer dönemlerinde ligi bir şekilde kotarabilecek maddi gücü elde etmesi ve her geçen gün ileriye dönük hamleler yapması takdire şayan bir durum.

Sezon başında yıllarını geçirdiği Colo-Colo'dan transfer edilen 1988 doğumlu genç oyuncu, ofansif orta saha olarak görev yapsa da zaman zaman sol kanatta da etkili olabiliyor. Aslında Jorquera her ne kadar alt yapıdan yetişmiş olsa da 2 sene boyunca kulüp bünyesinden uzakta kiralık olarak Nublense, Union Espanola ve O'Higgins takımlarında forma giydi.

O'Higgins döneminde kendini iyice kanıtlayan ve Colo-Colo'ya geri çağrılan Jorquera ilk 11'in vazgeçilmez oyuncularından biri oldu ve 8 numaralı formayı giydi. Şilili oyuncunun uğurlu rakamı, futbola başladığı ilk gün forma numarası olan 19'dur. Nitekim kiralık olarak forma giydiği takımların hepsinde 19 numarayı giyen Cristobal, Colo-Colo'daki 2. senesinde ise kutsal olarak görülen 10 numaranın yeni sahibi oldu.

Ülkesindeki son sezonunda herkesi kendine hayran bıraktıran bir performans sergileyen 23 yaşındaki oyuncu için Udinese ve Genoa büyük bir yarış içine girdiler ancak gülen taraf daha önce 9 kez İtalya'da şampiyonluk sevinci yaşayan ve eski günlerine geri dönmek için çabalayan Genoa oldu. İtalya'da 19 numaralı formasına geri dönüş yapan Şilili oyuncu ligde 8 maç oynamasına rağmen henüz golle tanışamamış olsa da 2 asisti var. Jorquera'yı 3 sezon sonra daha büyük bir kulüpte görme şansımız olduğuna inanıyorum. Zaten 3 sene sonra bombayı patlatamazsa muhtemelen kiralık günlerine geri döner çünkü Genoa'da para etmek zorundasınız.

Moreno Torricelli

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Milano'nun 40 km kuzeyinde bulunan Erba'da 23 Ocak 1970'de dünyaya gelen Torricelli'nin futbol hayatı pek çok erkek çocuğu gibi sokak aralarında topa vurarak başladı. Daha sonra amatör olarak futbol oynamaya devam eden İtalyan oyuncunun bu güzel oyundan para kazandığı yıl ise 1990. O tarihte Torricelli'nin transfer olduğu Caratese de amatör bir takımdı ama oyuncusunu part time olarak kullanıyordu ve para kazanması için de kendisini bir fabrikaya işçi olarak aldırmıştı.

1992 yılının Temmuz ayı ise Torricelli'nin sahada vermiş olduğu savaşı kazandığı için kariyeri açısından çok önemlidir. Juventus ile sezon başında oynanan hazırlık maçında Giovanni Trapattoni'yi kendine hayran bırakan 22 yaşındaki oyuncu artık fabrikada çalışan bir işçi değil profesyonel bir futbolcu olmuştu. Siyah beyazlıların 1993 yılında kazandığı UEFA Kupası'nda büyük pay sahibi olan İtalyan futbolcu 6 senelik Juventus kariyerine ayrıca 3 lig şampiyonluğu, 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 1 Süper Kupa, 1 Kıtalararası kupa, 1 İtalya Kupası ve 2 İtalya Süper Kupası sığdırmayı başardıktan sonra 1998 yılında Fiorentina'ya transfer oldu.

Moreno Torricelli, Floransa'da görev yaptığı yıllarda Fatih Terim'in de öğrencisi oldu. Gerek her maça çıktığı birbirinden değişik saç ve sakal stilleriyle gerekse Türkiye'nin de tarihinde ilk kez katılmış olduğu İngiltere'de düzenlenen Euro 96'da orta saha oyuncusu olmasına rağmen 9 numaralı forma ile mücadele etmiş olması İtalyan oyuncunun unutulmazlar listesindeki yerini perçinledi.

Luc CASTAIGNOS

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Hem Siena deplasmanında Inter'e son dakikada 3 puanı getirmiş olması sebebiyle hem de Kutay'ın pası bize atması üzerine Luc Castaignos'u huzurlarınıza sunma zamanı geldi.

1992 doğumlu genç oyuncu futbol yaşantısına çocukluğunun geçtiği Schiedam'ın Excelsior '20 takımında forma giyerek başladı. 14 yaşında Feyenoord Futbol Akademisine geçen Castaignos'un A Takım macerası ise 2008 yılında imzalamış olduğu profesyonel sözleşmenin ardından başladı. 2009 yılında düzenli olarak oynamaya başlayan ve çıktığı 37 maçta 15 gol atan 1.87 boyundaki genç oyuncu, elde ettiği bu başarının ardından büyük kulüplerin radarına girse de 2009 yazında Hollanda forması altında UEFA 17 Yaş Altı Milli Takım Turnuvası'nda göstermiş olduğu performansın ardından Inter, Bayern Münih, Real Madrid, Manchester United ve Arsenal gibi Avrupa'nın önde gelen kulüplerinin listesinde kendine yer buldu.

Her zaman olmasa da uzun boyuna rağmen topla beraber rakip defans ile başbaşa kaldığında oldukça hızlı bir oyuncu olabiliyor. Genellikle sağ ayağını kullanan Castaignos'un sol ayağı ile de şık golleri mevcut. Sezon başında Inter'in Galatasaray ile oynadığı hazırlık maçında da forma giyen Hollandalı oyuncu ayrıca annesinden dolayı İtalyan pasaportuna da sahip. Şu zaman kadar Nerazzurrilerde 146 dakika forma şansı bulabilen Castaignos'un en büyük talibi ise aylardır Inter yönetiminin kapısını aşındıran Hamburg ancak hafta sonu son dakikada takımına galibiyet golünü getiren bu genç adamın morali tavan yapmış durumda ve mücadeleden asla çekinmeyecektir.

Tanışalım

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Inter formalı gencin adı Luc Castaignos. Bu sezon ilk defa ismini duydum. Inter'i yakından bilenler daha iyi tanıyordur. Hala çok fazla süre almıyor. Tek devrelik oyuncu. Düne kadar öyleydi en azından. Siena deplasmanının 90. dakikasında golünü attı, Inter 1-0 kazandı.

Hollandalı. 1992 doğumlu. Feyenoord altyapısından. Geçen sene Feyenoord'da baya maça çıkmış ama hem Hollanda liginin cazip olmamasından hem de Feyenoord'un hiç cazip olmamasından onu göremedik. En azından ben görmedim. Inter'de daha çok izleyeceğiz. En azından Aydın Yılmaz gibi 4-5 sene kadroda yer alır, adını sık duyarız.

Hakkındaki ayrıntılı bilgileri blogun Inter cemaati yazar...

Milan iyi yolda ama Barça solladı ve geçti..

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Dün akşam itibariyle İspanyol futbolunun devleri son iki yılda Milano'ya olan üçüncü ziyaretlerini gerçekleştirdiler... 2010'da malum seride Barcelona Inter'e, geçen yıl bu zamanlarda da Real Madrid Milan'a konuk olmuştu. Bu iki maça da biletim olduğu halde çeşitli talihsizlikler neticesinde stadyumda yer alamadığımdan, bu sefer temkinli davrandım ve bu haftaya izin alarak maçı izlemeyi büyük oranda garantiledim. Bütün bunlara değdi ve beklendiği gibi muazzam bir maç oldu, özellikle ilk 70 dakikasında futbol resitali izledik.

Öncelikle maç öncesi kalabalığı daha önce Milano derbilerinde bile görmediğimi söylemem lazım. Stadın etrafındaki o koca alanda neredeyse yürüyemedik. Her zaman köfte ekmek / bira aldığım ve her zaman işlerin eskisi gibi olmadığından dem vuran sandviççi amca bu sefer kalabalıktan şikayet etti... Öyle ki, ben stada girerken dışarıda hala 20-30 bin kişi vardı, ve stad tıklım tıklım dolmuştu bile! Artık nasıl girdiler, ne yaptılar bilemiyorum...

Maçtan önce stadın etrafında ciddi boyutta kağıt yığını vardı. Bunun da sebebi İbrahimoviç'in malum biyografisi için yapılan reklamdı. Ben 40-50 kişiye denk geldim kağıt dağıtan, artık kaç kişi koydular oraya bilemiyorum ama stadda kitaptan haberi olmayan kalmadı(!).

Biyografinin tanıtım cümlesi vurucu: "Si può togliere il ragazzo dal ghetto, ma non il ghetto dal ragazzo." Demek istiyor ki: "Çocuğu (genci) gettodan kesip çıkarabilirsiniz ama gettoyu çocuktan çıkaramazsınız."

Tabii biyografide Guardiola'dan bahsedilmesi, maçın Barcelona'yla olması vs. özel anlam ifade ediyor. Belki kağıt dağıtmak yerine kitap standı kursalardı ciddi satış rakamına ulaşabilirlerdi!!

Maç öncesi en tepeye resmini koyduğum koreografi gerçekleştirildi Curva Sud tarafından. "Big Bang'den bu yana en büyük şov (gösteri)" pankartıyla süslenmiş güçlü bir koreografiydi. Özellikle, maçın ilk yarısında bu koreografinin hakkı da fazlasıyla verildi. Maçın bazı bölümlerinde kulaklarımın zorlandığını söyleyebilirim. İbrahimoviç'in ve Boateng'in gollerindeki coşku da tarifsizdi...

Boateng demişken burada bir kaç şey söylemek lazım... Stadda hemen herkesin sırtında Prince yazıyor ve Boateng'e karşı inanılmaz bir sevgi söz konusu. Bu geçen sezonda henüz kendisini gösterememişken de vardı ve esasında Milan'ın bu denli arzulu - istekli oyunculara ne kadar özlem duyduğunu göstermesi anlamında önemli... Kendisinde tam anlamıyla "sahadaki biz" kavramını görüyor Milanlılar ve Boateng de karşılığını veriyor. Zaten uzaktan / yakından çok ciddi şut tehlikesi arz eden takımın İbrahimoviç'ten sonra belki en iyi şutörü. Dün attığı golde topu alışı muhteşem belki ama şut da en az onun kadar iyiydi... Bu hızla devam ederse ve yanındaki Aquilani büyük maçlardaki tedirginliğini atarsa, takımın Barcelona seviyesine gelmesinde kuşkusuz büyük etkisi olacak.

İbrahimoviç dün yine mükemmel futbolunu oynadı ve geriden şişirilen her topu indirip, orta sahasına servis yaptı. Golünü attı, takımını gole yaklaştırdı ve Milan'ın Barcelona'yı tehdit etmesini sağladı. Aquilani biraz daha seri ve Robinho yerine sahada Cassano ya da hazır bir Pato olsaydı, Milan'ın ilk yarıda iki üç gol daha bulması işten bile değildi... Barcelona'nın maçın büyük bölümünde o öldürücü / bezdirici pas trafiğini sahaya koyamadığını da düşünürsek, geride Mascherano + Puyol ikilisinin olması Guardiola için neredeyse mağlubiyetı getirecek bir unsura dönüşüyordu. Nitekim Aquilani'nin bir türlü atamadığı o ilk toplarda İbrahimoviç ve Robinho defalarca ikiye bir yakalayacaklardı savunmayı...

Takımın yaş ortalaması yüksek ve dolayısıyla 90 dakikayı Barcelona temposunda oynaması pek mümkün görünmüyor. Nesta'nın sakatlanması, yedekten girecek üst düzey oyuncunun azlığı da ciddi problem doğuruyor. Örneğin dün, Cassano ya da Gattuso ikinci yarıda çok faydalı olabilirlerdi. Nocerino dahi taze kan olarak takımın hareketlenmesini sağlayabildi. Ancak şu bir gerçek ki, 70'ten sonra pozisyonlar bulmuş olsa da Milan maçı üçüncü golü yediği sırada kaybetti...

Zambrotta karşısına sık sık gelen Messi yüzünden Abate kadar ofansif etki yaratamadı. Antonini ya da Taiwo nasıl olurdu diye düşünmemek zor. Ama olasılıkları konuşmak da manasız. İki bek pozisyonunda da bir Maicon 2010 kalitesi olmadığı ortada. Stoperde Silva ve Nesta'yı olumsuzlamak manasız, ikisi de mükemmeller. Orta sahada Van Bommel, Seedorf ikilisi tecrübeleriyle rakibe üstünlük kurmayı sağlasalar da sürekli olarak ikinci yarının ortasında takımın oyundan düşmesine neden oluyorlar. Aquilani de artık tecrübe anlamında gelişmiş olması beklense de, bir türlü acemiliklerini yenemiyor, kafasını yerden kaldıramıyor. Dolayısıyla, Seedorf ve Van Bommel'in eksiklerini kapatmak için yeterli kaliteyi sahaya koyamıyor. Boateng ve İbrahimoviç maç boyu müthiş futbol oynasalar da, orta sahadaki bu problem yanına Robinho hiçliğini katıp, takımı neredeyse bir gömlek aşağı çekiyor. Aquilani'nin iyiye gitmesi, Pato'nun takıma girmesiyle ilerleyen turlarda Milan İspanyol devleri için çok büyük bir tehdite dönüşecektir...

Uzay takımı Barcelona'yı anlatmak için ise ayrıca zamana ve ayrı bir bloga ihtiyaç var. Dün TV'ye nazaran çok daha kırılgan görünmelerine rağmen, ofansif anlamda inanılmaz işler yaptılar. Milan'ın her zamanki sakarlıklarını zorladıkları gibi, defalarca kale önünde boş pozisyona adam çıkardılar. Son golde Messi'nin asisti de işi bitirdi zaten...

Milan şimdi kurada şanslı olup örneğin Apoel'i çekebilir ve çeyrek finale kolay bir geçiş yapabilir. Sonrasını görebilmek için ise takımın son dönemdeki sakatlık şanssızlığını yenmiş olmasını ummaktan başka yapacak şey yok...

Verilmeyen Muhteşem Gol

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Bugün belki birçok yerde izlediniz ama yine de koyalımç Bu pozisyonun burada da olması gerekir.

Roma-Lecce maçında Osvaldo muhteşem bir gol atıyor. Seviniyor ama sonradan anlıyor ki gol ofsayt gerekçesiyle verilmemiş. Daha da kötüsü, pozisyonun tekrarını izleyince ofsayt olmadığını görüyoruz. Hani bazen ofsayt veya faul gerekçesiyle verilmeyen goller için "bu güzellik için vermek gerekirdi" denir ya; bu gol için buna da gerek yoktu. Gol zaten golmüş.

Kısaca maçtan da bahsedelim. Roma 2-1 kazandı, 5. sıraya yerleşti. Lecce ise 18. sırada kaldı. Luis Enrique'nin ilk mağlubiyeti onun için tehlikeli olacaktır. Milan mağlubiyetinden sonra kaybetmediler, İspanyol hocanın Roma'daki günleri uzadı.

Roma'nın gollerini Pjanic ve Gago attı. İkisi de Roma formasıyla ilk defa gol attı. Lecce'nin golünü atan Andrea Bertolacci ise 20 yaşında ve Roma altyapısından.

Lig Başladı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Cumartesi akşamı bizim için yeni sezon başladı. İnternetten maç izlemeyi seven biri olmadığımdan yayın hakları alınanana kadar ligi takip edemez olmuştum. Zaten bana kalsa televizyondan bile maç izlemek işkence ama her hafta San Siro'ya gidecek durumumuz olmadığı için televizyona muhtacız.

Karşılaşma hakkında yazacak bir şey yok. Klasik bir Fiorentina mücadelesi. Kendi evinde sadece 2 gol yiyen, bu sezon sadece 3 maçta 1'den fazla gol atan Fiorentina, Milan'ı 0-0 ile durdurmayı başardı. Başardı diyoruz, çünkü Fiorentina 2007 yılından beri Milan'dan puan alamıyordu.

Maça dair söylenecek çok fazla şey yok. Allegri, Pato'yu 70. dakikada oyuna alınca maç hareketlendi. 20 dakika Brezilyalı'ya yetmedi. Pato yerine ilk 11'de başlayan Robinho'ya Milan'ın bu kadar sabretmesini anlamak zor. Tutamadım bu elemanı bir türlü.

İzlediğimiz ilk maç bizi tatmin etmese de başlangıç için yeterli. Bundan sonra daha çok maç izleyeceğimiz için buraya daha çok yazarız. Grande kaptan Göksel'i de bu yolda yalnız bırakmamış oluruz.

Birlik Beraberlik

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Presidente Napolitano ve başkumandan Prandelli... Türkiye yoksa Euro 2012'de tuttuğumuz takım belli.

Calciopoli Skandalının Sonuçları

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

2006 yılında yaşanan Calciopoli skandalının ardından Juventus'un küme düşürülmesine kadar verilen ciddi cezalar başta İtalya olmak üzere bütün dünya futbol kamuoyunun gündemine bomba gibi düşmüştü. Ancak bugün sonuçlanan mahkemenin ardından İtalya'da aylarca konuşulacak gündemin ana maddesi belli oldu.

Hakemleri ayarlamak ve maçların skoruna doğrudan etki ettiği için skandalın baş aktörü olan Luciano Moggi, açıklanan mahkeme kararı uyarınca 5 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi. Suçunu itiraf eden ancak bu tür olaylarda tek müdahilin kendisini olmadığını, İtalya ve dünyada pek çok kişinin maç skorlarına doğrudan veya dolaylı yollardan etki ettiğini açıklayan Moggi bütün iyi niyetine ve şeffaflığına rağmen yargılamayı yürüten hakim Teresa Casoria'yı olumlu yönde etkileyemedi ve bu mücadeleden mağlup ayrılmış oldu.

Fakat Calciopoli skandalından ötürü başı yanan tek isim Luciano Moggi değildi.

- Eski hakemlerden Paolo Bergamo 3 yıl hapis cezası,
- Pierluigi Pairetto 1 yıl 11 ay hapis cezası,
- Massimo De Santis 1 yıl 11 ay hapis cezası,
- Salvatore Racalbuto 1 yıl 8 ay hapis cezası,
- Paolo Bertini 1 yıl 5 ay hapis cezası,
- Claudio Puglisi 1 yıl hapis ve 20 bin euro para cezası,
- Stefano Titomanlio 1 yıl ve 20 bin euro para cezası,
- Lazio başkanı Claudio Lotito 1 yıl 3 ay hapis ve 25 bin euro para cezası,
- Fiorentina'nın sahipleri olan Diego Della Valle ve Andrea Della Valle 1 yıl 3 ay hapis ve 25'er bin euro para cezası,
- Eski Federasyon yöneticisi Innocenzo Mazzini 2 yıl 2 ay hapis cezası,
- Eski Juventus CEO'su Antonio Dattilo 1 yıl 5 ay hapis cezası,
- Reggina başkanı Pasquale Foti 1 yıl 6 ay hapis ve 30 bin euro para cezası,
- AC Milan eski yöneticisi Leonardo Meani 1 yıl hapis ve 20 bin euro para cezasına,

mahkum edilen isimler oldu. Moggi'nin avukatları karara itiraz ederken diğer isimlerin de temyiz yoluna başvurma ihtimali bir hayli yüksek.

Abate Milli Takım'da

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Tekrar A takıma döndüğünden beri Milan'ın en istikrarlı oyuncularından ve belki de hakkı en az verilen isimlerinden biriydi Abate. Alt yapı ürünü futbolcu tribün için her zaman farklı heyecan demektir. Milan tribünlerinin en sevdiği isimlerden olan Abate en sonunda milli takım kadrosuna da seçilebildi. Polonya ve Uruguay ile oynanacak hazırlık maçlarının kadrosuna Prandelli Abate'yi de çağırdı. "Milli Takıma seçilmesi için daha ne yapması lazım?" soruları da en sonunda Prandelli'den olumlu bir cevap almış oldu. Yakıştı Abate'ye. Kadroya bakacak olursak:

Kaleciler: Gianluigi Buffon (Juventus), Morgan De Sanctis (Napoli), Salvatore Sirigu (Paris Saint-Germain)

Müdafa: Ignazio Abate (AC Milan), Federico Balzaretti (Palermo), Andrea Barzagli (Juventus), Giorgio Chiellini (Juventus), Domenico Criscito (Zenit Saint Petersburg), Christian Maggio (Napoli), Angelo Ogbonna (Torino), Andrea Ranocchia (Inter)

Orta Saha: Alberto Aquilani (AC Milan), Daniele De Rossi (Roma), Claudio Marchisio (Juventus), Riccardo Montolivo (Fiorentina), Thiago Motta (Inter), Antonio Nocerino (AC Milan), Andrea Pirlo (Juventus)

Hücum: Mario Balotelli (Manchester City), Sebastian Giovinco (Parma), Alessandro Matri (Juventus), Pablo Osvaldo (Roma), Giampaolo Pazzini (Inter), Simone Pepe (Juventus)

Fiorentina'da Mihajlovic Dönemi Sona Erdi

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Cesare Prandelli'nin İtalya Milli Takımı'nın başına getirilmesinin ardından 3 Haziran 2010 tarihinde Fiorentina'nın teknik direktörü olarak ilan edilen Sinisa Mihajlovic'in görevine son verildi.

Floransa'da 16 ay geçiren 42 yaşındaki teknik adamın Fiorentina kariyerini iç saha maçları ve deplasman kariyeri olarak iki ana başlık altında değerlendirmek gerekiyor. Artemio Franchi'de oynanan maçlarda bir şekilde rakiplerine karşı genel anlamda üstün oynamayı başaran Mor Menekşelerin deplasman karnesi ise Mihajlovic dönemimde adeta faciaydı. Her hafta yazmaya çalıştığımız maç öncesi analizlerde Fiorentina'dan her zaman deplasman fakiri olarak bahsetmemiz boşa değildi. Çünkü Sırp teknik adam Fiorentina'nın başında toplam 48 lig maçına çıktı ve deplasmanda sadece 3 kez galibiyet sevinci yaşayabildi.

Deplasman maçlarında istikrarı bir türlü sağlayamayan Fiorentina doğal olarak lig yarışında da zirvenin bir hayli uzağında kalıyordu ve ortaya koyulan başarısız tablo bu sezon da devam edince Fiorentina taraftarları son 2 haftadır büyük bir ayaklanma başlattılar. Mor Menekşeli taraftarlara ait olan Corriere Fiorentino sitesinde yapılan ankette oy kullanan 10.000 kişiden % 94'ü Mihajlovic'i takımın başında görmek istemeyince Sportif Direktör Pantaleo Corvino, kulübün iletişim sorumlusu Gianfranco Teotino ve Genel Menajer Vincenzo Guerini, Sırp teknik adamı görüşme odasına çağırarak istifa etmesi gerektiğini söylediler. Sinisa Mihajlovic ise bu talebi reddedince yapılması gereken tek işlem vardı : "Kovmak".

Fiorentina yönetimi bu olayı uzun zamandır düşünüyor olmalı ki Mihajlovic'in ardından hiç vakit kaybetmeden takımın başına Atalanta ve Lazio'da başarılı bir grafik çizen 51 yaşındaki Delio Rossi'yi getirdiler.

Luca Toni Ehliyeti Kaptırdı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Modena'da bir restaurantta arkadaşları ile birlikte yemek yedikten sonra mekadan ayrılan Luca Toni, polis kontrolüne takılınca zor anlar yaşadı. İtalya'da yasa gereği alkollü araç kullanmanın üst limiti 0.5 g/l fakat İtalyan futbolcunun polis çevirmesinde vücudundaki alkol oranı 0.6 g/l çıkınca golcü oyuncunun ehliyetine 3 ay el konuldu.

Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım ...

Serie A'da 9. Haftanın Önemli Maçları

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
INTER - JUVENTUS :


Yıllar sonra şampiyonluk için sağlam adımlar atan Juventus, Derby d’Italia'da Giuseppe Meazza'da Inter'e konuk oluyor.

Hafta içinde Juventus'a karşı psikolojik baskı kurmak isteyen Nerazzurrilerde başkan Massimo Moratti ve eski Juventus, yeni Inter teknik direktörü Ranieri, siyah beyazlıların bu sezon kazanmış olduğu ve aleyhinlerinde verilmeyen penaltı kararlarını irdeleyerek 8 puan gerisinde bulundukları Juventus'a ilk darbeyi böyle vurmak istediler.

Geçtiğimiz sezon Milano'da golsüz eşitlikle sonuçlanan Derby d'Italia'da Juventus, rakibinden 28 gol daha fazla atmış ve 38 maç daha fazla kazanmış durumda. Ranieri'nin ip ucu verdiği tek husus orta sahada yine 3 futbolcu ile oynayacağı. Muhtemel taktik 4-3-1-2 olacaktır. Inter'in lige havlu atmaması için kendi evinde oynayacağı bu maçtan kesinlikle 3 puanla ayrılmak zorunda.

FİORENTİNA - GENOA :


Sinisa Mihajloviç'in Floransa'daki geleceği özellikle her deplasman maçından sonra daha fazla tartışılıyor. Hafta içinde bu sefer deplasmanda Juventus'a mağlup olan Mor Menekşelerde yönetim kademesinin sabrının taştığı sıkça dile getirilmeye başlandı.

Sakatlık sürecini atlatarak Juventus maçında forma giyebilen Gilardino'nun en büyük koz olduğu Fiorentina'da yükü sırtlayacak bir diğer isim ise Stevan Jovetic. 2008-2009 sezonunda ligi 5. bitererek UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etmeye hak kazanan Genoa'nın bu sezon da hedefi bir kez daha Avrupa kupalarında mücadele etmek.

Genoa kendine bu hedefi koymuş olabilir ama sanırım Artemio Franchi'de bu hakkından bir kez daha feragat etmek zorunda kalacak çünkü, misafir takımın deplasmanda Fiorentina'ya karşı tarihinde tek bir galibiyeti bile yok !

ROMA - AC MILAN :


Serie A'ya istikrarsız bir başlangıç yapan son şampiyon Milan, son haftalarda yavaş yavaş eski formunu yakalamaya başladı. Özellikle Lecce deplasmanında 3-0 geriden gelerek 4-3 kazanılan maçtan sonra müthiş bir motivasyon yakalayan Rossoneriler bu hafta 3 puan önde olduklar Roma'ya konuk oluyor.

Sezonun ilk derbisinde Roma'da son dakika golüyle ezeli rakibi Lazio'ya 2-1 mağlup olan sarı kırmızılılar için bu derbi en çok Luis Enrique'nın kariyeri açısından önem taşıyor. İspanyol teknik adam alınan başarısız sonuçlara rağmen her ne kadar takımımdan memnunum dese de taraftarların ve yöneticilerin Luis Enrique'den memnun olmadıkları aşikar.

Başkent ekibinde yaşanan sakatlık krizi Milan için en büyük avantaj. Totti, Rosi, Bogdan Lobont ve Simon Kjaer'in forma giyemeyeceği maçta Milan'da da Pato, Rino Gattuso, Flamini ve Luca Antonini forma giyemeyecek durumda ama Milano ekibi zaten uzun süredir bu isimlerden yoksun olduğu için herhangi bir sıkıntı yaşayamacaklardır çünkü bu duruma oldukça alışkınlar.

UDİNESE - PALERMO :


İtalya'da scout sistemini son yıllarda başarılı şekilde uygulayan ve bunun sonucu sahada elde etmeyi başaran Udinese, hiç kuşkusuz bu sezon İtalya'da sahaya yansıttıkları futbolla izleyenlere en çok zevk veren takımlardan biri. Lider Juventus'un 1 puan gerisinde 2. sırada yer alan siyah beyazlıların Stadio Friuli'de bu hafta konuğu sistem takımlardan olan Palermo.

Belki de Inter-Juventus ve Roma-Milan derbilerinden daha keyifli bir maç olacağına inandığım bu mücadelede, hafta içinde Napoli'ye 2-0 mağlup olarak yenilmezlik ünvanını kaptıran Udinese için çok önemli bir sınav. Genellikle uzun süre mağlubiyet yaşamayan takımlar, kaybedilen ilk 3 puanın ardından oynanan maça biraz demoralize olmuş şekilde çıkar.

Sakatlıktan kurtulan Miccoli ve son haftalarda Sicilya temsilcisi için önemli bir koz haline gelen Hernandez ile Pinilla, Palermo'nun en önemli kozları. Bu dünyada Palermo teknik direktörü olmak dünyanın en zor işlerinden biridir çünkü başınızda Maurizio Zamparini gibi enteresan bir başkan vardır ve sizden her hafta rapor alır. Başkanın hoşuna gitmediği için ligin başlamasına 10 gün kala takımın başına geçen Devis Mangia, kendisine gelen ultimatomun ardından klasik 4-4-2'den 4-3-1-2'ye geçmek zorunda kaldı. Gerçi 4-3-1-2 de 4-4-2'nin bir versiyonu olduğu için taktik anlamda Palermo'da çok fazla bir şey değişmedi ama bunun psikolojik sonuçları elbette olacaktır.

Bir zamanlar Palermo'da görev yapan ve başkan Zamparini ile anlaşamadığı için yollarını ayırmak zorunda kalan Udinese teknik direktörü Francesco Guidolin, bu durumu en iyi bilen isimlerden ve avantajını muhakkak kullanacaktır. Di Natele gibi muhteşem bir golcüye sahip olan Udinese'nin bu maçtaki bir diğer avantajı da Palermo'nun kendilerine karşı Fruli'de 2007 yılının Mayıs ayından beri galibiyet elde edememesi. Ancak Sicilya temsilcisi Udinese'ye karşı her maçta gol atma başarısını gösterdiği için ben bu maçın bol gollü geçeceğine inanıyorum.

Boateng Bülbül Misali

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Eskiden Baliç türkü söylerdi. Boateng'in bu videosunu görünce o aklıma geldi. Tür değişik ama ikisinin de sesinin gideri var. Eski bir Milanlı olan Ümit Davala'nın Boateng'e yardımcı olması lazım.

Kafa Dağıtmak İçin Birebir: Dünden Bugüne Del Piero Golleri

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Sky Sport'un Del Piero'nun gollerinden oluşan belgeseli. Yakın dönemde attığı gollerin bir kısmı videonun yapımından sonra atıldığı için videoda yer almasa da oldukça doyurucu bir video. Hem atılan gollerin çokluğu hem de klaslığı bunda etken. Gündem iç karartıcı iken biraz kafa dağıtmak güzel bir şeyler izlemek istiyorsanız buyrun seyreyleyin.

El Diablo : Thiago Ribeiro

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Futbol hayatının büyük bölümünü kiralık olarak farklı takımlarda geçirmeye devam eden 25 yaşındaki Brezilyalı oyuncunun profesyonel kariyeri, Julio Cesar, Marcos Senna ve Assunçao gibi oyuncuların vitrine çıkmasında pay sahibi olan Rio Branco takımında başladı.

Yarım sezonluğuna Fransa macerasına atılıp Bordeaux forması giyen Ribeiro uyum sürecini atlamadığı için soluğu tekrar ülkesinde aldı ve kariyerinin ilk patlamasını 2005-2006 sezonunda Sao Paulo forması ile yaptı. 52 maçta 23 gol atan genç oyuncunun menajeri onun babası gibi olduğu için, daha doğrusu köle modunda takıldığı için dünyada pek çok menajerin oyunlarına alet olan Uruguay'ın Rentistas takımına gitmek zorunda kaldı. Altın yumurtlayan tavuk olarak görülen Ribeiro'nun kariyerinde kiralık olarak gittiği ikinci takım bir zamanlar Beşiktaş forması giyen Rodrigo Tabata'nın takımı Al Rayyan oldu. 1 yıl da Katar tecrübesi yaşayan Brezilyalı oyuncu yine ev özlemi çekince bu sefer en uzun süreli kariyerine Cruzeiro'ya imza atarak merbaba dedi.

Cruzeiro transferi asla masum bir transfer değildi. Pek çok Güney Amerikalı oyuncu gibi Thiago Riberio'nun da bonservisi ikiye bölünmüş durumda. Oyuncunun ekonomik haklarının %50'si Rentistas takımında, diğer %50 lik bölümü ise Cruzeiro'da. 3 yılını geçirdiği Cruzeiro'dan onu kopartan takım ise yine kiralık olarak Cagliari oldu. David Suazo, Andrea Lazzari ve Alessandro Matri'nin takımdan ayrılmasının ardından uzun süre gol yollarında bir türlü istediği ritmi yakalayamayan Cagliari, geçen sezon Brezilya'da 35 maçta 8 gol atan Ribeiro'yu 1 yıllığına kiralık olarak kadrosuna kattı.

Uyum süreci konusunda sıkıntı yaşayan Brezilyalı oyuncu, ritmini yakaladığı zaman ceza sahası içerisinde oldukça etkili bir golcü. Defansın arkasına atılan uzun toplarda kendini belli eden Ribeiro'nun bitiricilik özelliği de tatmin edici seviyede. Geçtiğimiz sezon oynadığı maç sayısı ve attığı gol sayısı arasında fark olmasına rağmen 25 yaşındaki oyuncu bu sezon Cagliari forması altında şimdiye kadar oynadığı 7 maçta 2 gol atıp 2 de asist yapmayı başardı.

Cruzeiro forması ile mücadele eden Thiago Ribeiro'nun kısa videosu ...

Kutsal Görev

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Del Piero için pankart tutan kız

Boateng'in Hışmı 3:4

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
- İlk devre tam manasıyla had bildirme seansı şeklinde geçti. ŞL yorgunu takımı düşük tempoda tutup kağıt üzerinde zayıf rakibi rölantide bitirme fikri Grossmüller başta Lecce'li topçulara takıldı. Ambrosini ve Yepes başta resmen döküldü takım. Orta sahada top tutamadıkça Lecce Cuadrado başta olmak üzere Milan kanatlarına aldıkları her topla indiler ve takımı 18'e gömdüler. İlk devre her iki takım için de derslikti.

- İkinci devre Aquilani ve Boateng hamleleri ile top sadece Milan'da kalmaya başlamadı. İlk devreki fırtınanın ardından skoru korumak için geriye yaslanan Lecce için sonun başlangıcı oldu. Boateng pres gücü ve dinamizminin yanı sıra hücuma geriden yaptığı katkı ile Milan için vazgeçilmez bir oyuncu. Skora katkı açısından Boateng'in var olması demek hücumda +1 kişi demek manasındaydı. Lakin Boateng'in ilk iki golü ise muazzam gollerdi. 3 gol atması ise cidden epik. Ama maçın rezillerinden Yepes'in galibiyet golünü atması ise film gibi maçın sonuna yakıştı.

- Bu takımda sakat olmadıkça Boateng kesilmemeliydi. Daha da kesilmez. Aquilani iskelete bir şekilde monte edilmeli. Thiago Silva ve Pato ciddi eksikler ama özellikle Silva çok özel oyuncu.

- Ligin hala bana göre en iyi futbolunu Juventus oynuyor ama bu galibiyet sembolik olarak çok önemli. Milan'ın geçen yılın şampiyonu olduğunu ve yine sezon sonuna kadar tepeye oynayacağını gösteren bir başkaldırıydı. Olası farklı yenilgi mental açıdan çok daha büyük kayıp olacaktı.


Matri Uğursuz mu?

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız











Soru biraz şaşırtıcı. Hele bugün 2 gol atmış bir forvet için.

Matri iyi futbolcu. Bana göre Juventus ve o ayardaki kulüplerin işini görebilecek futbolcu. Hakkını hala bulamadığını düşünüyorum. Matri, daha 1 sene olmadan Juve'ye alıştı. Matri gol atıyor, gol atmakta zorlanmıyor. Peki ama neden maç kazandıramıyor?

Milli takımdaki Hakan Şükür'ün tam tersi, Matri gol atınca Juventus kazanamıyor. Matri bir uğursuz mu, yoksa zor zamanların topçusu.

Bugün 2 gol attı Genoa'ya. 2 kere takımını öne geçirdi. Zor zamanların topçusu mu? Ama maç 2-2 sona erdi. Matri bir uğursuz mu?

Bu sezon 3 gol attı, 2'si bu akşam. Diğeri Siena deplasmanında. Maç 1-0 sona eriyor, Juventus kazanıyor. Matri zor zamanların topçusu mu?

Geçen sezona dönelim.

Matri geçen sezon oynadığı son maçta, Napoli'ye 1 gol attı. Dakika 84'tü. Juventus yenikti. Matri zor zamanların topçusu. Ama maç 2-2 sona erdi. Matri bir uğursuz.

Matri, Chievo'ya bir gol attı. Maç 1-0'dan 2-0 oldu. Juventus rahatladı. Peki maç skoru? 2-2..Matri bir uğursuz mu?

Matri, Juventus'taki ilk gollerini eski takımı Cagliari'ye hem de Cagliari'nin sahasında attı. Zor bir başlangıçtı, karakter sınavını başarıyla verdi. Ama o gün stadyumda olanlardan, ona büyü yapan olmuş olabilir mi?

Gerçi 1 hafta sonra Inter'e golünü attı ve Juve 1-0 kazandı. O günlerde kimse uğursuzluk demezdi herhalde. Ama zaten yukarıda da yazdık, Matri iyi topçu.

Herşeyin başlangıcı belki de bu maçtır.



İtalyanlar Şampiyonlar Ligi'nde Tam Gaz

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

2 sezon öncesinin Şampiyonlar Ligi şampiyonu Inter, devler arenasında şampiyonluklara alışkın olan Milan ve yıllar sonra yakaladığı başarıların ardından Şampiyonlar Ligi'ne katılan Napoli ile İtalyanlar gruplarda 3 takım ile mücadele etme hakkı kazanmıştı.

A Grubu'nda Bayern Münih'in ardından kağıt üzerindeki favori Manchester City'di ancak ilk 3 maç sonunda Napoli, özellikle de Salı günü Bayern ile berabere kalarak süprize imza attı ve 2. sırada yer aldı. 22 Kasım 2011'de Stadio San Paolo'da oynanacak Manchester City maçı muhtemelen Bayern'in ardından bir üst tura kimin çıkacağını belirleyecek.

B Grubu'nda yer alan Inter ise sezona yaptığı kötü başlangıcı Şampiyonlar Ligi'nin ilk maçında Giuseppe Meazza'da Trabzonspor'a karşı da sürdürünce acaba mı sorularını akıllara getirse de toparlanmayı başardı ve zorlu Lille deplasmanından 3 puanı kaparak liderlik koltuğuna oturdu.

Kuralar çekildiğinde H Grubu'nda Barcelona ve Milan'ın gruptan çıkacağı kesindi ama belli olmayan tek şey kimin lider olacağıydı. Camp Nou'da Barcelona ile 2-2 berabere kalan Milan elde ettiği avantajı şu ana kadar iyi kullandı ve 3. maçlar sonunda grubunda elde ettiği 7 puan ve averaj ile liderlik koltuğunda.

Julio Cesar'ın Elleri ( Lille : 0 - 1 : Inter)

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Önce İtalya Süper Kupası'nı kaybeden ardından Serie A'ya tarihinin en kötü başlangıçlarından birini yapan, Şampiyonlar Ligi'ne Trabzonspor mağlubiyeti ile başlayan Inter için Lille maçı adeta var olma savaşıydı. Trazbonspor'un CSKA deplasmanında mağlup olmasıya liderlik şansı yakalayan Inter, rakibini 21. dakikada Pazzini'nin attığı golle mağlup etmeyi başardı.

Avrupa kupalarında evinde oynadığı son 13 maçta sadece geçen sene Sporting Lizbon'a 2-1 mağlup olan ve rakip fileleri 27 kez sarsan Lille, bu müsabakaların hiç birinde gol sevinci yaşamayı ihmal etmedi. Hatta Lille'in kendi evinde İtalyan takımlarına karşı gol yememe konusunda öyle büyük bir direnci vardı ki en son golü 2001 yılında Parma maçında Roberto Sensini atmıştı. Fransız temsilcisinin maç öncesindeki artılarından biri de Inter'in son 13 maçtaki deplasman karnesiydi. Nisan ayında 1-0 kazanılan Roma derbisinden sonra oynadığı bütün deplasman maçlarında gol yiyen Inter'in bu kadar fazla gol atan Lille karşısında kötü oynamasına rağmen 6 ay sonra deplasmanda gol yemeden kazanması Nerazzurrilerin moralinin yükselmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Inter kadrosunda süpriz olarak nitelendirilecek tek isim karşılaşmaya Pazzini ve Zarate'nin arkasında başlayan Thiago Motta oldu. Takımın beyni olan Sneijder, daha çok Mourinho döneminde olduğu gibi serbest oyuncu görevini üstlendi. Zaman zaman kanatlarda zaman zaman da forvetin arkasına geçen Hollandalı oyuncu 21. dakikada attığı enfes çalımla Pazzini'nin golündeki aktörlerden oldu.

Her iki teknik adam da ikinci yarıya herhangi bir değişiklik yapmadan başladı ama oyun planlarının değiştiği aşikardı. İkinci yarının tamamında gol bulmak için çırpınan ve çok ciddi pozisyonları yakalayan takım ev sahibi Lille oldu ama Inter'in Brezilyalı kalecisi Julio Cesar bugün tartışmasız maçın yıldızıydı. Kaleci demek 1 puan demektir diye klişe ve doğruluk oranı bir hayli fazla olan bir söz vardır, bazen öyle kaleciler vardır ki size 1 puandan daha fazlasını, maçları, kupaları ve şampiyonlukları kazandırır işte Julio Cesar da sakatlığının ardından eski günlerine dönmeye başladı ve Inter'in 3. maçlar sonunda grubunu lider bitirmesinde en önemli etken oldu.

Howard Webb'in yönettiği 4. maçtan da galip ayrılan Inter, 1-0'lık skora rağmen yukarıda belirttiğimiz gibi pek çok nedenden ötürü tarihe geçen bir maçı geride bıraktı. Ancak Inter demek kimilerimiz için belki de Javier Zanetti demektir... Il Capitano, Lille maçında Şampiyonlar Ligi kariyerindeki 100. maçı da geride bırakarak tarihe adını kazımaya devam etti.

Del Piero Bırakıyor ...

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

1993 yılında Serie B'de mücadele eden Padova'dan Juventus'un yolunu tuttuğunda böylesine bir fenomen haline geleceğini kim bilebilirdi ki ? Evet çoğumuzun çocukluk ve gençlik yıllarının kahramanı, Juventus'un sembol oyuncusu Alessandro Del Piero sezon sonunda siyah beyazlı formasına veda edecek.

Juventus başkanı Andrea Agnelli, 37 yaşındaki tecrübeli oyuncunun sezon sonunda hem kaptanlığı hem de Juventus formasını bırakacağını açıklasa da umarım kararını tekrar gözden geçirir ve bizimle yoluna devam eder dedi.

Del Piero, sezon başında Juventus'un 2 yıllık kontrat teklifine rağmen kulübü ile 1 yıllık sözleşme imzalamış ve İtalya sınırları içerisinde Juventus'tan başka bir kulüpte asla forma giymeyeceğini açıklayarak aslında mesajı vermişti. Frikiklerin usta ismi Del Piero, Calciopoli skandalının ardından Juventus'un küme düşürülmesine rağmen kaptan olarak gemisini terketmemiş ve bu zorlu süreçten takımının çıkmasında baş rolü üstlenmişti.

Derbinin Son Sözü KLOSE'den (Lazio : 2 - 1 : Roma)

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Serie A'da gol bakımından kısır geçen haftada Lazio - Roma derbisi resmen nefesleri kesti. Maç öncesi ve sonrası taraftarların karşılıklı atışmalarına sahne olan bu dev derbide ilk gol Osvaldo'nun ayağından Roma lehine gelse de önce penaltıdan Hernanes ile ardından 93. dakikada Klose'nin golleriyle ev sahibi olarak oynayan Lazio, 2 sene aradan sonra ezeli rakibi Roma'yı yenerek taraftarlarını sevinçten sokaklara döktü.

Kaptan Totti'nin yokluğunda Luis Enrique, Osvaldo ve Krkic'i beslemesi için Miralem Pjanic'i sahaya sürdü. Derbilerin çok farklı atomsferde oynandığını ve bu derbinin gerilim hattının ne denli yüksek olduğunu herhalde bilmeyen yoktur. Tecrübenin sabit olduğu İtalya'da Roma'nın bu akşam maça çıktığı ilk 11'de yer alan 9 oyuncu daha önce kariyerlerinde hiçbir derbiye ilk 11'de başlamamıştı. Zaten sezon başından beri kaotik ortamla yatıp kalkan Roma'da istikrarın sağlanması için canla başla verilen mücadeleye rağmen İspanyol teknik adamın diğer süpriz hamleleri, Heinze ve Kjaer'i ilk kez defansın göbeğinde beraber oynatması ve Pizarro'nun yerine orta sahada Fernando Gago'ya yer vermesi oldu.

Herkes gibi Lazio teknik direktörü Edy Reja da rakibinin sahaya çıkan kadrosuna ve yayılışına bir hayli şaşırmış olacak ki Lazio resmen ölü toprağı serpilmiş gibi ruhsuz ve ne yaptığını bilmeyen bir başlangıç yaptı derbiye. Maçın henüz 5. dakikasında Totti'nin görevini üstlenen Miralem Pjanic'in yarattığı pozisyonda Osvaldo'nun da golü gelince Lazio'nun derbi hasretinin devam edeceğinin sinyalleri geldi.


Soyunma odasında Lazio'ya nasıl bir motivasyon aşılandığını bilmemiz imkansız ama ikinci yarının başlama düdüğü ile birlikte Maviler sahada basmadık yer bırakmamaya yemin etmiş gibiydi. İlk yarının 5. dakikasında kalesinde golü gören Lazio, ikinci yarının 5. dakikasında hem penaltı kazandı hem de Kjaer'in oyundan atılması ile avantajı da eline geçirdi. Sezon başından beri bekleneni veremeyen Hernanes'in penaltı golüyle oyuna denge getiren Lazio karşısında Luis Enrique bu sefer şaşırtmadı ve orta sahayı da geriye çekerek oyunu kendi yarı sahasında kabul etti.

Cisse ve Klose ile 2 önemli pozisyondan faydalanamayan ev sahibi ekipte tribünleri dağıtan isim Alman golcü Klose oldu. 93. dakikada bir mucizeye imza atan ve Lazio'ya 2009 yılının Nisan ayından sonra ilk kez Roma galibiyetini armağan eden Klose, 2000 yılının Ocak ayında Bierhoff'un ardından İtalya'da Roma'ya gol atan ilk Alman oyuncu olarak da tarihteki yerini almış oldu.

Serie A'da 6. Haftanın Önemli Maçları

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
LAZİO - ROMA :


Tansiyon, gerilim, ses bombası, meşale, sopalı bez pankartlar, konfetilerin sık sık görüleceği, megafonlar ile tezahüratların kulakları sağır edeceği dünyanın en önemli derbilerinden olan Lazio - Roma maçı belki de bu sefer hocaların kaderini belirleyecek. Bir yanda sezona çalkantılı bir başlangıç yapıp süpriz bir şekilde Avrupa'ya erken veda eden Luis Enrique, diğer yanda taraftarlar ile arası bir hayli bozuk olan Edy Reja ...

2009 yılının Nisan ayından beri Roma'ya karşı galibiyeti olmayan Lazio'da Francelino Matuzalem ve Simone Del Nero kesin olarak forma giyemeyecek. Roma'da ise derbilerin aranan adamı kaptan Totti oynayamayacak. Sakatlıkları devam eden David Pizarro, Leandro Greco, Bogdan Lobont ve Stefano Okaka'nın durumları ise maç saatinde belli olacak.

1929 yılında başlayan bu amansız mücadelede ilk düdük Aralık ayında çalındı ve Lazio ile Roma 167 defa birbirleri ile mücadele ettiler. Bu müsabakalarda Roma'nın 62, Lazio'nun 45 galibiyeti bulunurken 60 müsabakada ise eşitlik bozulmadı.

Kaptan Totti'nin yokluğunda Roma'nın en büyük kozu hiç şüphesiz Daniele De Rossi olacak. Daha genç bir oyuncuyken bu derbiden önce uyku uyuma ihtimalim hiçbir zaman olmadı çünkü kalp atışlarımın sesi beni hep rahatsız etti ancak şu an daha sakinim çünkü olgunlaştım desem de maç içerisinde ruh halim ne olur onu kestirmem imkansız diyerek maçın kendisi açısından ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu belirtti.

Lazio cephesinde ise Edy Reja'nın en önemli silahı Miroslav Klose. Bunun yanı sıra derbilerin adamı olan Cisse ve orta sahanın beyni olan Hernanes 2 yıllık galibiyet hasretine son vermek için Lazio'nun en önemli kozları olacak.

ATALANTA - UDİNESE :


Serie A'ya -6 puan ile başlamasına rağmen başarılı bir performans gösteren ve 4 puana çıkan Atalanta, lige normal başlamış olsaydı bugün puan cetvelinde zirve ekiplerden birisi olacaktı. Kendi evinde oynadığı 2 maçı da kazanan Bergamolular, hem içeride hem dışarıda oldukça sert oynayan bir ekip. Sezon başından beri oynadıkları 5 karşılaşmada 20 sarı kart görmüş olmaları da bunun en önemli göstergesi.

Udinese'de sakat ve cezalı oyuncu olmaması moralleri üst seviyede tutuyor. Siyah beyazlılar da rakibi Atalanta gibi bu sezon kendi evinde oynadığı 2 maçtan da galip ayrılmayı başardı ve deplasmanda henüz mağlubiyetleri yok. İki takımın karşı karşıya geldiği son 4 maçta fileler 10 kez sarsılmış ancak Stadio Azzurri d'Italia'da 2010 yılının Mart ayındaki son mücadelede 0-0'lık eşitlik bozulmamış.

Atalanta, Moralez ve German Denis gibi hücum gücü yüksek ve sorumluluk alabilen çok önemli iki oyuncuya sahip ve özellikle Denis için bu maçın ayrı bir önemi var. Udinese'de Di Natale olduğu müddetçe forma şansı bulman çok zor cevabını aldıktan sonra takımdan ayrılmak istediğini açıklayan ve Atalanta'ya kiralanan Denis, bu maçta kendisini takımda düşünmeyenlere cevap vermek için elinden geleni yapacaktır. Udinese'nin boş bir takım olduğunu söylemek kesinlikle mümkün değil. Genoa ile birlikte scout sistemini İtalya'da en iyi uygulayan kulüp olan siyah beyazlıların hem oturmuş bir kadrosu var hem de ligin en iyi orta saha kurgusuna sahip ekiplerinden biri. Udinese'nin yenilmeme ihtimali bana göre biraz daha ağır basıyor.

CESENA - FİORENTİNA :


Sezon başında İtalyan basını tarafından yapılan tahminlerde Cesena, küme düşme potansiyeli en yüksek takım olarak görüldü ve ilk 5 maç itibarı ile bu düşünceyi de ispatlamak için ellerinden geleni yaptılar. Ligde henüz galibiyeti olmayan ve elde edebildiği 1 puan ile 19. sırada yer alan Cesena'da başkan Igor Campedelli, teknik direktör Marco Giampaolo için onun her zaman arkasındayız dediğine göre varın sıkıntının boyutunu bir de siz düşünün.

Artemio Franchi'de oynadığı 3 maçın 2'sini kazanan Fiorentina ise uzun zamandır deplasman fakiri bir takım. Bu sezon deplasmanda oynadığı 2 maçtan da galibiyet elde edemeyen Mor Menekşeler'de büyük ihtimal uğursuzluk teknik direktör Mihajloviç'ten kaynaklanıyor. Takımının başında 21 deplasman maçında sadece 3 kez galibiyet alınmışsa hatayı başka yerde aramamak lazım.

Sezon başında Fiorentina'dan Cesena'ya geçerek takımın bütün yükünü omuzlarına alan Adrian Mutu, bu maçta şans bulup Fiorentina'ya gol atarsam asla sevinmeyeceğim açıklamasını yaptı. Cesena taraftarı tepki verecek mi ?

CATANIA - INTER :



Roma efsanelerinden Montella'nın çalıştırdığı Catania'da Inter maçı için adeta seferberlik ilan edilmiş durumda. Haftaiçinde yapılan son taktik antrenmanından önce tesislere akın eden 3.000 Catania taraftarı futbolcuları ve teknik heyeti adeta şoka soktular ve takımlarına Inter karşılaşması öncesinde büyük moral aşıladılar.

Inter'de ise son lig maçında Napoli'ye farklı yenildikten sonra hakemlere karşı duyulan öfke dinmek bilmiyor. Eto'o'nun devre arasında Inter'e 2 aylığına geri döneceği iddia edilse de başkan Massimo Moratti dedikodulara son noktayı koydu ve Kamerunlu oyuncu ile ilgilenmediklerini, böyle bir transferin de gündemlerinde olmadığını belirtti.

Stadio Massimino'da son 5 maçta 4 galibiyet elde eden Inter'de kaleci Julio Cesar, Andrea Ranocchia, Joel Obi, Andrea Poli, Emiliano Viviano ve Diego Forlan bu maçta forma giyemeyecek olan isimler. Ligde sadece 8 puanı bulunun Inter bu maçtan 3 puanla ayrılıp Lille maçına hazırlanmak için elinden geleni yapacaktır.

AC MİLAN - PALERMO :


Milan, Juventus ve Inter gibi zirveye oynayan ekipler için Palermo her zaman ters bir takım olmuştur. Sicilya'nın ağırlığından mı bilinmez ama Palermo ile kendi evinizde de oynasanız, deplasmana da gitseniz kafanızdan 3 puanı şak diye kağıda yazamazsınız. Ligin başlamasına 10 gün kala teknik direktör değiştirmesine, takımın önemli silahları olan Javier Pastore, Salvatore Sirigu, Cesare Bovo, Mattia Cassani ve Antonio Nocerino'yu satmasına rağmen 5 maçta topladıkları 10 puanla ligde 4. sırada olmaları bana göre gerçekten büyük başarı.

Yukarıda yazdıklarımıza rağmen Palermo'nun şansı, özellikle de San Siro'da Milan'a karşı son zamanlarda pek gülmüyor. Kırmızı siyahlılar Palermo karşısında oynadıkları son 4 maçtan 3 galibiyet çıkardılar. Cumartesi akşamı oynanacak olan bu zorlu mücadelede Milan'da Abate, Gattuso, Flamini, Ambrosini ve Pato forma giyemeyecek olan isimler. Palermo'nun tek eksiği ise Luca Di Matteo.

NAPOLİ - PARMA :


Giuseppe Meazza'da Inter'i 3-0 gibi farklı bir skorla yenerek yıllar sonra Milano'da galibiyet sevinci yaşayan Inter, kadro kalitesi bakımından kendisinden çok altta olan Parma'yı konuk edecek.

Misafir takımın önemli isimlerinden efsanevi oyuncu Arjantinli Hernan Crespo'nun yerine bu maçta görev yapacak olan isim Floccari. Napoli'de ise Inter maçında sakatlığı sebebiyle forma giyemeyen Edinson Cavani bu maç için hazır hale gelmiş durumda ama ev sahibi ekipte Pandev, Britos ve Donadel sakatlıkları sebebiyle forma giyemeyecek.

Parma şu ana kadar San Paolo'dan 2 kere zaferle çıktı ve en yakın tarihli olan 2010 ayının Nisan ayında aldıkları 3-2'lik galibiyet. Napoli ise evinde sarı lacivertlileri 9 kez mağlup etmeyi başarırken 6 karşılaşmada eşitlik bozulmadı.

CHİEVO - JUVENTUS :


Uzun yılların ardından bu sezon İtalya'da şampiyonluğun favorileri arasında gösterilen Juventus, son yıllarda büyük sıkıntılar çektiği Stadio Bentegodi'de Chievo'ya konuk olacak.

2006 yılına kadar iki ekibin karşılaştığı bütün maçları kazanan takım Juventus olmuştu ama 2006 yılı Chievo için resmen dönüm noktası oldu. Siyah beyazlılardan tarihteki ilk puanını o sene elde eden Cihevo, bunun ardından Juve ile oynadığı her maçı rakibi içib adeta zindan olarak ilan etti.

Milan'ı 2-0 yendikten sonra kendine güveni hat safhaya çıkaran Juventus'un orta sahasındaki Andrea Pirlo, Claudio Marchisio ve Arturo Vidal üçlüsü bu maçta da Torino ekibinin en büyük güvencesi. Milan'da olduğu gibi yeni takımı Juventus'ta da takımın beyni olan Pirlo'yu durdurmak isteyen Parma teknik direktörü Di Carlo takımının sahaya 4-3-1-2 düzeni ile çıkartacağını, orta sahayı kalabalık ve sert oyunculardan kurarak Pirlo'yu etkisiz hale getirmek istediklerini açıkladı.
Copyright © AZZURRI - Blogger Theme by BloggerThemes