Kaleci-Oyuncu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Pancu, Melo vs. Bu sefer İtalya'dan.

 Inter, Verona ile oynadığı kupa maçında 3 oyuncu değiştiriyor, son 10 dakikada sakatlanan Castellazi'nin yerine Palacio geçiyor. 10 dakika boyunca gol yemediği gibi, kornere çeldiği top da en az Melo'nun penaltısı kadar kritik.

Handikap Gio

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Udinese - Juventus: 1-4  (2 Gol)
Juventus - Roma: 4-1 (1 Gol)
Juventus - Nordsjaelland: 4-0 (1 Gol)
Pescara - Juventus: 1-6 ( 1 Gol)
Juventus - Chelsea: 3-0 (1 Gol)
Juventus - Torino: 3-0 ( 1 Gol)


Penaltı Totemi

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Robinho futbol oynuyormuş. Üstelik hala Milan'da...

Bu sene ilk golünü attı dün gece. Lider Juventus'u onun golüyle yendiler. Juventus 25 maç sonra deplasmanda yenildi. Milan da "şampiyonluk yarışına girdi" diyemesek de bir an olsun heyecanlandı. Galibiyetin mimarı penaltı golü ile skoru belirleyen Robinho.

Brezilyalı'nın ilginç özelliği, gol attığı maçlarda Milan'ın yenilmemiş olması. Tam bir Hakan Şükür istatistiği. Geçen sene 9 resmi maçta 10 gol, bir önceki sezon 13 resmi maçta 15 gol attı. Dünkü Juventus ile beraber, 23 maç 26 gol. Bu 23 maçta da yenilgi yok. 

Ben olsam bundan sonra her penaltıyı ona attırırım. Totemdir. Adam atsın, kafa rahat olsun.

Çocuk Gol Atıyor

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Ati diyor ki ile başlayan üst üste ikinci yazı.

Ati diyor ki, El Shaarawy Fiorentina oyuncusu, Genoa oyuncusu. Milan'ı taşıyacak oyuncu değil. İyi bir Milan'da oynayamazdı.

Haklı olabilir ama sonuçta Milan'da oynuyor ve gol atıyor. Milan'ı taşıyor.

Ligdeki 11 maça da ilk 11'de başladı. Son 8 maçın 7'sinde 90 dakika oynadı. Sadece Inter derbisinde son 20 dakikayı oynamadı. O Inter maçı,  son 8 lig maçında Milan'ın gol atamadığı tek maç. Yani El Sharawy'nin 90 dakika oynadığı bütün lig maçlarında Milan ve El Şaravi gol atmış.

El Shaarawy ise 8 maçta 8 gol. Genoa da Palermo da bile böyle istatistik yakalayan futbolcu pek yoktur. Lamela üst üste 5 maçta gol attı, Totti'nin rekorunu egale etti. Roma'da efsane oluyorsunuz 5 maç üst üste gol atınca. Milan'da bu sayı belki daha fazla olamlı. Sonuçta Van Basten'lerin Weah'ların oynadığı takım.

El Shaarwy 1992 doğumlu. Henüz 20 yaşında. Onun doğduğu zamanlarda Milan yenilmezdi. Namağlup şampiyon oluyordu. O devirler çok geride kaldı. Şimdi çok farklı sezıonlar yaşıyor. Avrupa'nın en iyi futbolcuları 1992'de Milan'da buluşurdu. Şimdi ise İtalya'nın bile en gözde oyuncuları Milan'ı zor tercih ediyor. İş yapan gençler lazım. Bu çocuk yapıyor. En azından gol atıyor. Milan'ın ihtiyacı olan da bu. Ve ne olursa olsun, Milan'da gol atmak sanıldığı kadar kolay değildir. Milan'da 20 yaşında gol atmak daha da zordur.



Şampiyonluğa Yürüyor

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Ati diyor ki; "Stramaccio 36 yaşında şampiyonluğa yürüyor"

Dünkü maçtan yürüyüş fotoğrafı bu. Kendisi, mayıs ayında sonuç ne olursa bu sezon ligin en önemli figürlerinden biri olmayı başardı. Çoğunluk onun geçen seneki Gasperini gibi olacağını tahmin ederken (ligin başında fiyasko), o daha çok bir Milano takımını zirveye taşıması özelliğiyle Allegri'ye benzemek üzere. Tabi aşağıdaki postta Kaptan'ın yazdığı gibi, Jose ile de benzerliği var.

Ama ben hala onun adını Google'a bakmadan, copy-paste yapmadan yazamıyorum. Inter sevdalıların heyecanını anlamak mümkün ama daha 10.haftada şampiyonluk telafuz etmek doğru değil gibi. En azından Inter'in sezona bu kadar iyi başlamasının nedeni baskıdan uzak durmasıydı. Şimdi ise şampiyonluk nağmeleri, baskıyı kuracak. Eğer, ülkenin 49 maç yenilmeyen takımı yeniyorsanız, beklentiler de artacaktır.

En azından ilk sıraya yükseldiği haftayı beklemek lazım.






Torino'da Seri Sonu ( Juventus : 1 - 3 : Inter )

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

15 Mayıs 2011'de Parma'ya 1-0 mağlup olduktan sonra oynadığı 49 maçta yenilgi yüzü görmeyen ve 32 galibiyet, 17 beraberlik elde eden son şampiyon Juventus, dün gece kendi sahasında maçın henüz başında bu sezon, hemen hemen her hafta olduğu gibi bir kez daha hakem hatasıyla öne geçmesine rağmen Inter'e 3-1 mağlup olmaktan kurtulamadı.

Sneijder, Coutinho, Stankovic, Chivu, Jonathan ve Joel Obi'den yoksun olarak 3-4-3 düzeni ile sahaya çıkan Inter, sakatlıktan sonra formasına kavuşan Vidal'ın maçın başında ofsayttan attığı golle 1-0 mağlup duruma düşmesine rağmen ikinci yarıdaki 45 dakikaya 3 gol sığdırarak hem puan farkını 1'e indirdi hem de siyah beyazlıların 49 maçlık yenilmezlik serisine son verdi.

30 Ocak 2008'den beri Juventus deplasmanında kazanamayan Inter, bu şansızlığını dün akşam 2 gol birden atarak ligdeki gol sayısını 7'ye yükselten Diego Milito'nun büyük katkısı ile kırdı. Inter forması altında 143. maçında 71. golünü atan Diego Milito gençleşmeye çalışan Inter'de Javier Zanetti ve Cambiasso ile birlikte tecrübesi ve hırsını takım arkadaşlarına en iyi şekilde aktaran oyunculardan.

36 yaşındaki Andrea Stramaccioni, Inter'deki ilk 20 maçında elde ettiği 14. galibiyeti ile Jose Mourinho'yu yakalamış durumda. Portekizli teknik adam da Inter'de görev yaptığı ilk 20 maçta 14 galibiyet elde etmişti.


(Diego Milito'dan 3 tane attık daha atalım mı pozu - fotoğraf Yiğit YILMAZ'dan)


Sustu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız



Sezona çok iyi başladı Osvaldo. Oynadığı bütün maçlarda gol atmıştı. Aralarında Inter ve Juventus da vardı. Bu hafta sustu. Onun yerine Lamela 2 tane attı, yetmedi. 2-0'dan 3-2 oldu maç, iç sahada eksik Udinese'ye yenildiler. 

Osvaldo geçen sezonu da iyi bitirmişti. 90 dakika sahada kaldığı son 5 maçın 4 tanesinde golü vardı. Geçen sezonu 12 golle tamamladı, bu sezon şimdiden 5'i gördü.

Garip bir tarzı ve istatistiği var. Sanki fenomen olacakmış gibi geliyor. Bütün maçlarda gol atabilmek nedir? Atamadığı maçta takımının yenilmesi. Derbilerde ve büyük maçlarda gol atabilmek. Bir taraftarın kafasındaki forvet tipi. Attığı goller genelde - hatta sayılmayan golleri bile - jeneriklik oluyor. Uzun saçları, Arjantin doğumlu olması, geçmişinde Fiorentina bulunması ister istemen Batistuta'yı akıllara getiriyor.

Bu arada ilk paragraf da Lamela demişken: ilk defa Serie A'da bir maçta 2 gol birden attı. Maçı kısa süre içinde 2-0'a getirdi ama yenilen taraf onun takımı oldu. Aynı gece eski takımı River, Boca ile derbiye çıktı. Son oynanan River-Boca maçında, hatta River'ın küme düştüğü Belgrano maçlarında takımdaydı. İşte Lamela 2-0'den 3-2'yi yaşadığı dakikalarda, River 2-0 üstünlüğü koruyamadı, derbi 2-2 sona erdi. Onun için berbat bir gece olmuştur.


Juventus: Cadılar Bayramınız Kutlu Olsun

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Yazıyı kendi bloguma koymuştum ama esas olması gereken yere koymayı unuttum. (Gerçi bu sırayla haftada 1 kere hatırlasak her gün yazı çıkarırız ama tembelliğimize doymadık, doyamadık) Neyse, aynı yazıyı ve görselleri buradan da sunayım hemen:

Juventus'tan Cadılar Bayramı için harika bir kutlama gelmiş. Oyuncuları birer birer efsane film karakterlerine dönüştürmüşler. En hayran kaldığımı ilk sıraya koydum: Andrea "The Joker" Pirlo.

Diğerlerinin ise hangi oyuncular olup hangi karakterlere dönüştüklerini dosya isminden görebilirsiniz. Direkt yazmıyorum ki isteyenler ilk bakışta futbolcuları ve karakterleri kendileri bulmaya çalışsınlar.

Lazio London Firm

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Lazio'nun çocukları, 1 ay önce Tottenham deplasmanı için geldikleri Londra'da. Londra'yı esir almışlar. Niz blogu boşladığımız için, anca şimdi koyuyoruz.

İngilizler, turist gibi izliyor. Fotoğraf ve video çekiyor. Londra'nın ortasında Avanti Ragazzi'yi söyleyip Nazi selamı verdiklerine acaba Londra ahalisi ne düşündü.

Videonun sonunda da (9.30) Ankaragücü'ne selam mı var acaba)?

Bulundukları yerin akustiği de güzelmiş. Bir de önlerindeki cama vurma imkanı olunca tadından yenmez olmuştur. Pankartlar da enteresan, Any Given Sunday, Galatasaray'ın Konsantrasyon'u gibi birşey herhalde.


Totti, Meazza'yı Geçti

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız



İtalya futbolunun efsane isimlerinden biri olan, adı stadyumlara verilen Giuseppe Meazza, futbolservelerin büyük kısmı tarafından sevilmeyen, antipatik efsane Francesco Totti'ye geçildi.

Serie A'da tüm zamanların en golcü isimleri sıralamasında, Meazza 3.sırada bulunuyordu. Totti, bu hafta sonu Genoa'ya attığı golle Meazza'yı geride bıraktı. Meazza 367 maçta 216 gol atmıştı. Futbol kariyerinin bir kısmı İkinci Dünya Savaşı'na denk gelen Meazza, bu müthiş ortalamaya rağmen 508 maçlık Totti'nin gerisinde kaldı.

Totti'nin önündeki ilk isim ise, daha müthiş bir gol ortalamasına sahip. Milan'ın efsanelerinden İsveçli Gunnar Nordahl. 10 sene oynadığı Serie A'da, 291 maça çıktı, 225 gole imza attı. Totti'nin önünde atması gereken 9 gol daha var. Roma'nın bu sezon 8 maçta 18 gol attığını (maç başına 2'den fazla) Totti'nin 7 maçta 2 gol attığını düşünürsek, bu rakama ulaşması imkansız gibi gözükmüyor. Üstelik Totti, forma giydiği bütün maçlara ilk 11'de başlayarak Zeman'ın güvenini arkasına aldı. O forma sıkıntısı çekmiyor, takım gol sıkıntısı çekmiyor. Nordahl, bu sezon Serie A golcüleri listesinde 3'e düşebilir.

Totti'nin ilk sırada yer alan ismi ise geçmesi çok zor. 1940 ve 50'li yıllarda, Lazio ve Juventus gibi takımlarda oynayan ve 537 maçta 274 gol atan Silvio Piola'nın rekorunun kırılması biraz zor. Totti'nin 5-6 sene daha oynaması gerekiyor ki bu da zaten hayal ürünü olur.

Aktif futbolcular arasında Totti'den sonra en çok gol atan isim ise Antonio Di Natale. Di Natale, iki gol daha atarsa 157 gole ulaşacak ve Roberto Mancini, Flippo İnzaghi, Luigi Riva gibi isimleri geride bırakıp16.sıraya yerleşecek. Gilardino'nun ise 151 golü var.


TOTTİ'NİN GOLÜ



 

Inter - Milan Geçiş Hattı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Sampdoria'da birlikte oynayan Pazzini ile Cassano şimdi birbiri için yem oldu ve takasta kullanıldılar. İlk bakışta karlı olan taraf Inter olarak görünüyor ama futbol işte çok belli olmadığı için seviyoruz zaten. Transferin üstünden biraz zaman geçmiş olsa da Inter - Milan hattında gel gitler yaşayan efsaneleri unutmak olmazdı.

1975 : Nevio Scala

1978 - 1991 : Aldo Serena, Giancarlo Pasinato

2000 : Taribo West

2001 : Christian Brochhi, Cyril Domoraud, Maurizio Ganz,
Andres Guglielminpietro, Andrea Pirlo

2002 : Dario Simic, Clarence Seedorf

2003 : Thomas Helveg

2004 : Hernan Jorge Crespo

2005 : Christian Vieri

2007 : Ronaldo

2011 : Zlatan Ibrahimovic

Öncelikle belirtmek gerekir ki aralarında direkt geçiş yapmayan iki isim var : Ronaldo ve Ibra.

Apayrı parantez açılması gereken isimler ise Aldo Serena ve Giancarlo Pasinato. Aldo Serena herhalde dünyanın kafası en karışık futbolcusuydu. 1978-1979 sezonunda Inter forması giyen ama tutunamayan Serena, 19818-1982 sezonunda Inter'e geri döndükten sonra 1982-1983 sezonunda ise Milan'a geçiş yapıyor ama içi yine rahat etmemiş olacak ki 1983-1984 sezonunda Inter'e 3. kez geliyor. Belki uslanmıştır diye düşünüyorsunuz şu an ama ertesi sezonu Torino'da geçiren İtalyan oyuncu bu sefer de o şehri karıştırıp bir sonraki sezon Juventus forması giyiyor. Malesef iş bununla da bitmiyor ... 1987 - 1991 yılları arasında 4 sezon boyunca 4. kez geldiği Inter'de kalan Aldo Serena futbolu Milan forması altında bırakıyor :)

Giancarlo Pasinato ise Aldo Serena'nın yanında adeta bir melek. 1978 - 1982 yılları arasında Inter forması giyen İtalyan oyuncunun aklına şeytan giriyor ve sadece 1 sene Milan forması giyip Inter'e geri dönüyor.

Hernan Jorge Crespo ise Inter'den sonra 5 sene formasını giydiği Chelsea'den İtalya'ya kiralık olarak döndüğü ilk sene Milan, ertesi sezon Inter forması giyen isimlerden.

Hiç şüphesiz Inter cephesinde en çok yara bırakan geçişler, 2001 yılında Andrea Pirlo ve 2002 yılında Clarence Seedorf ile yaşanmıştır.

(Unuttuklarımız olduysa şimdiden affola.)

Takas

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Komik değil mi? 2010-2011 sezonunun başında fırtına gibi esen Sampdoria (tamam fırtına iddialı oldu ama fena değildi) devre arasında iki oyuncusunu da Milano'ya yolladı. Cassano, Milan'a, Pazzini Inter'e gitti. 

İkisi de iyi başladı. Özellikle Pazzini'nin ilk maçları çok iyidi ama sezon sonu gülen Cassano oldu. Şampiyonluk ona geldi. Belki Pazzini de gülmüştür ama ağlayan birileri varsa onlar kesinlikle Sampdoria taraftarlarıydı. İyi başlayan sezon, iki yıldızın kaybından sonra kabusa dönüştü. 18.sıraya gerilemenin sonu, küme düşme demekti.

Araan bir sene geçti. Cassano hastalandı, neredeyse ölümlerden döndü ama sonunda Avrupa Şampiyonası finalinde oynadı. Benim çok beğendiğim Pazzini ise kadroya alınmadı. Inter'de kötü bir sezon geçirmişti. Ve tam o sırada küme düşen Sampdoria, iki maç sonunda Varese'yi geçerek ait olduğu yere geri döndü.

İş bununla da bitmedi ve takas gerçekleşti. Artık Cassano Inter'de, Pazzini Milan'da oynayacak. Zlatan, Thiago, yaşlanıp gidenlerden Nesta, Inzaghi, Seedorf.... Milan'da kim kaldı? İtalya'nın "feda" diyeni Milan, Pazzini sayesinde zirveye oynar mı? Pazzini'yi çok beğeniyorum ve başarılı olacağını düşünüyorum. Cassano'nun ise beklenenin altında kalacağına inanıyorum. Milan'da olsaydı daha iyidi sanki. Yani takasta karlı gözüken pek yok gibi. 

Sampdoria'nın ilk maçı ise Milan'a karşı, San Siro'da oynayacak. Bir zamanlar Cassano ile Pazzini'yi feda eden ile bu yaz takımın yıldızlarını göndermek zorunda kalan arasında... 1.5 senede ne kadar çok şey değişti.

Cassano

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Hiçbir zaman sevdiğim futbolculardan biri olmadı. Sevmiyorum da değil. İlgim kısıtlıydı. Yetenekli falan ama hep bir şeyler eksikti. Eksik kalınca hayranlık oluşmadı.

Bu turnuvada ise en az Pirlo kadar iyidi ve hayranlıkla izledim. Güzel de bir hikayesi vardı. Kışın yaşadığı sorundan sonra, futboldan nerdeyse kopacakken Euro 2012 finali oynadı. Fakat İtalyan olmasından mı yoksa geçmişi sabıkalı ve arızalı olmasından mı pek ilgi görmedi. Barcelona'nın sol beki Abidal geri dönünce, çok daha fazla gündem olmuştu.

Üstelik bu kadar iyi oynadığı bir turnuvada, UEFA tarafından en iyi 23 oyuncu listesine dahil edilmedi. Büyük ayıp.

30 yaşında, Allah kuvvet verirse Brezilya'da da kadroda olacaktır. Yolu açık olsun. Balotelli'nin iki gol attığı Almanya maçındaki futbolu ve ilk goldeki asisti unutulmayacak.

Gönüllerin Şampiyonu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


2010 rezaletinden sonra, sadece 2 sene sonra, genç ve isimsiz sayılabilecek bir kadroyla, Bologna'da, Palermo'da oynayan futbolcularla ve yanlarında Buffon - Pirlo ile, yine bir şike-bahis skandalından sonra, İspanya'nın yer aldığı gruptan çıkarak, İngiltere ve Almanya'yı yenerek finale çıkan, 20 gün önce hakkında "gruptan çıkamaz" denilen bu güzel takım. 

2014'te önü açık, umut vaad eden kadro. Başkumandan Prandelli'nin güzel ve unutulmayacak takımı...

1980'de Torino'da

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


İtalya ile İngiltere, Avrupa Şampiyonaları'nda en son 1980'de karşılaştı. Hatta bu karşılaşma, bu platformdaki tek mücadele oldu. 32 senedir iki takım Avrupa Şampiyonası'nda birbirlerine rakip olamıyordu.

1980'de oynanan maç, grup maçıydı. Grubun diğer iki takımı İspanya ve Belçika'ydı. Grubun ilk maçlarında İtalya ile İspanya ve Belçika ile İngiltere yenişemedi. Bu da grubun daha ilk maçlardan karışmasına neden oldu. O zamanki statü gereği iki grup vardı ve grup birincileri doğrudan finale çıkarken, ikinciler, üçünclük maçı oynayacaktı.

O nedenle ikinci maçların önemi iyice arttı. Turnuvanın ev sahibi olan İtalya, İngiltere'yi Torino'da konuk etti.  Kaybeden turnuvaya veda etmeye çok yaklaşacaktı. 2 sene sonra dünya kupasını kazanacak olan İtalya, kadro olarak İngiltere'den daha üstün gözüküyordu. Ama maç normal olarak zor geçti. Tek gol geldi, 79'da Tardelli attı. Juventus'un çocuğu kendi şehrinde attığı golle avantajı sağladı. 

Son maçta İtalya, Belçika ile berabere kalınca, finali gol farkıyla Belçika oynadı. Gruplarda 4 puan toplayan Belçika 5 gol atmıştı rakiplerine. İtalya ise 4 puanı sadece 1 gol atarak kazanabildi ve 3.lük maçına kaldı. 

O günden sonra da bir daha İtalya ile İngiltere birbirlerine Avrupa Şampiyonası'nda rakip olmadı.


http://www.uefa.com/uefaeuro/season=1980/matches/round=200/match=3581/index.html

İngiltere > Fransa

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Maç öncesinde yazdıktan sonra saklanmak olmaz. Dün İtalya bir şekilde kazandı ve diğer maçtan kötü haber gelmeyince vizeyi aldı. Özellikle ikinci yarıda epey de zorlanırken Chiellini'nin sakatlığı ile yara daha aldı, fakat yolun sonuna ulaşabildi. 

İrlanda karşısına daha çıkmadan altını çizmiştik, 90 dakika sonunda da haklı çıktığımı düşünüyorum. İyi işleyen, her geçen dakika daha da iyiye giden 3-5-2'den vazgeçmek büyük riskti. Bunun faturasını İrlanda henüz maçın başında kesebilirdi ama beceremedi. Kornerlerden bulunan iki gol yanıltmasın bundan önceki 180 dakikada bulunanın onda birini bile üretemedi Gök Mavililer.


Di Natale'ye saygım sonsuz. Ama unutmamak lazım, Di Natale küçük takım büyük golcüsü hem de kocaman golcüsü. Prandelli'nin de bunu fark etmesi gerekli. İtalya, İspanya karşısında küçük takım rolünü oynadığında veya bundan sonrasında o kılığa bürünürse ilk tercih yine Di Natale olabilir, olmalıdır da. Dünkü gibi gibi kazanmaya mecbur olduğun maçlarda ise tahtaya önce Balotelli yazılır, yazılmalıdır da. (Tahtada zaten Buffon&Pirlo'nun isimleri hiç silinmemiş olmalı)


Geçmişin hesabını sorduktan sonra önümüze çevirelim yüzümüzü, hesap kitap işlerinin en keyiflisini yaparak rakip seçelim.

Devre arasında Parmamaniac (Emre Özcan) ile kısa bir değerlendirme yaptık, o İngiltere'yi istedi, benim tercihim ise Fransa.

Peki neden Fransa?
Fransa'yı İspanya'nın bir gömlek altı olarak görüyorum, kurulan benzer yapı ile aynı yolda ilerleme çabasındalar. Gruplarda da bunu açıkça ortaya koydular. İngiltere ise dengesiz takım ve her maçta yeni bir sürpriz çıkartıyor. Hücum hattında Welbeck, Chamberlain, Young, Walcott ve son olarak da yeteri kadar acıkmış bir Rooney var. (Uğur Ozan yazıyı okuyorsan tamam Gerrard da var = )

Vasat İrlanda ileri hattının dikine gidişlerinin ne kadar gerginlik yarattığını düşünürsek az önce saydığım forvetler korkutucu olabilir, tekrarlamak lazım Chiellini de buradan sonra aramızda olmayabilir.

İtalya'nın en kuvvetli olduğu yer orta saha, eğer daha ileriye gidecekse önündeki maçları burada üstünlüğü ele alıp kazanacak. Fransa'nın da oyununun merkezi orta saha olduğundan savaşın yeri belli. Diğer yandan İngiltere'nin planı bir yolunu bulup arkaya sarkmak, merkezde pek vakit kaybetmiyorlar.

Uzun lafın kısası gözümün önündekini arkamdakine tercih ederim. Biraz ağır oldu ama durum bu. Sürprizi sevmem, bildiğim ile oynamayı seçerim. Her ne kadar gelecek takımı biz belirleyemeyeceğiz, belki de tüm bunların aksine adını bile anmadığımız Ukrayna çıkacak yolumuza.

Buradan sonra da aslında fark etmez, takımların arasında uçurum olmayan bu Avrupa Şampiyonası'ndan her türlü sonuç çıkabilir artık. İzleyelim, görelim...

Neden Prandelli

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız



Genelde maçtan önce değil de her şey olduktan sonra yazmak adettendir. Ben riski alıp maç başlamadan önce yazacağım, artık hayırlısı.

Köprüyü geçerken at değiştirmek uzun yolda belki fayda getirebilir ama futbolda bunun hayrının pek görüldüğüne şahit olmadım. Prandelli'nin bugün 3-5-2'den 4-3-1-2'ye geçmesini de bu yüzden onaylamıyorum. Oyuncularla yaşayan, futbolu bizden daha iyi bilen o olabilir ama kafamdaki soru işaretleri maç saati yaklaştıkça artıyor.

İspanya ve Hırvatistan karşılaşmalarında bildiğimiz dirençli ve agresif İrlanda'yı görememiz Prandelli'yi yanılgıya uğratmamıştır umarım. (Son basın toplantısında benim bildiğim İrlanda bu değil diyerek bunu gösterdi Prandelli)

Neyse İtalya'ya dönelim. İspanya maçında yaklaşık 65-70 dakika (bazen topun olamasa da) oyunun hakimi olan Gök Mavililer, bunu bir hatadan golü yedikleri Hırvatistan karşılaşmasında da tekrarladı. Gol pozisyonuna girmekte de zorlanmadı, değerlendirmekte eksik kaldı. Sekiz günde oynanan iki maçta beklentinin üzerinde verim almışken (Ki oynadıkça daha iyiye gittikleri kesin) neden bu değişim, neden bu taşlarla oynama ve NEDEN Balotelli kenarda...

En büyük soru işareti ise Di Natale-Balotelli değişiminde ardından da Montolivo yerine Motta'nın başlamasında. Orta sahaya Motta'nın kattığını De Rossi'nin savunmanın önüne kayması ile 3-5-2'de de sağlayabilirdi oysa İtalya. Balotelli de her ne kadar golü bulamamış olsa da topu iyi saklaması ile çok sayıda duran top (Pirlo'nun bunları bir şekilde gole çevireceğini düşünüyor burada yazar) getirebilirdi takıma.

Sorular, sorular işte. Ben sordum okumasa da Prandelli sahada cevapları verecektir. Umarım haklı olan o yanılan ben olurum.

Vurduğumuz gol olsun!!!

Maça Saatler Kala

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız



Hırvatistan maçındaki oynanan futbol umut vericiydi. Ama yine Hırvatlar'ı yenmek mümkün olmadı. Turnuvanın en iyi İtalyan'ı olabilecek Chiellini, öyle bir hata yaptı ki iş kağıt üzerinde zora girdi. İşin son maça kalması daha da güzel oldu.

İtalya sever böyle durumları. Eğer şampiyonluk gelecekse gruptan son maçla çıkmak gerekir. Rahat çıkılan grubun sonu final görmeden elenmek. 

Tek korku; İspanya ile Hırvatistan kendilerine yetecek skor için aralarında anlaşır mı? Böyle muhabbetleri sevmem ama yaşanmış bir İsveç-Danimarka maçı var. 

Önümüzde garanti olarak görülen bir İrlanda maçı var. Trapottini'nin İtalyanlığı'na yapılan vurgular maçı daha zor kılıyor. Türkiye'den alışığız, maç öncesi "zaten yatış" de, devamında puan kaybı olsun.

Turnuvada henüz galibiyet alamayan İtalya, oynadığı futbolla bu gruptan çıkar. Sıkıntı yok, stres olsun. Gerkirse 82'de gelsin galibiyet golü. Yan taraftan da İngiltere gelsin.

Özür

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Kadro açıklandığında, Pazzini ve Matri evde kalıp Di Natale kadroya alınınca biraz sövmüştüm. Di Natale eskisi gibi değil dedim, yanıldım. İlk maçında golünü attı. Oyuna girdikten kısa bir süre sonra. Son Avrupa Şampiyonu İspanya'ya, dünyanın en iyi kalecilerinden Casillas'a. Böyle devam...

Her şeye rağmen İtalya!

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Ve İtalya... Daha doğrusu neden İtalya? Her zaman kazanmanın bir yolunu bulduklarından İtalya, onları destekleyenlerin önceliğinin kazanmak olduğunun bilincinde olduğundan İtalya.

Neyse o ayrı bir yazı konusu, daha baştan dağılmayalım!

Düşünün, güzel bir yaz gününde parkta dolaşırken bir anda sağanak yağmurun altında kalıp önemli bir iş görüşmesi öncesi yatağa düşüyorsunuz. Prandelli ile her şey yoluna girmiş Euro 2012'ye giderken bahis skandalı ile dağılan kafalar,en önemli defans oyuncunuzu alıp giden polis, en güvendiğiniz adam olan kalecinizin üzerine sıçrayan leke. Sakatlıklar filan derken de kapıda bekleyen İspanya maçı.


Bu ortamda kazanmak için elde kalan sınırlı planların arasından seçilenin sahada kusursuz uygulanışı. İspanya'nın en büyük silahı olan 1. bölgedeki pres ve rakibe alan bırakmayan saha içi yerleşimini paramparça eden bir diziliş. De Rossi ve Pirlo'dan, Maggio ve Giaccherini'ye giden çapraz topların yeniden merkezde toplanışı. Oradan da Puyol yokken derinliği hiç olmayan İspanya savunmasının arkasına sarkma girişimleri. Tekrar tekrar denedi bunu İtalya birinde Di Natale golü yaptı diğerinde ise zoru başardı. Oyunun son bölümündeki çözülme ise Torres tarafından cezasız bırakılınca kazanılan 1 puan.


Neyse. İspanya maçı geride kaldı, kritik viraja hız kesmeden girmiş oldu İtalya. 14 Haziran'da Hırvatistan karşısında virajı alabilecek mi ona kafa yormak lazım. O güne başka bir plan gerekli, sonra İrlanda'ya da bambaşka bir plan.

Kapalı Kutu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız





Kadro belli tam olarak belli oldu. Tam şampiyon olacak kadro. Güçlü değil. Sıkıntılı. Şampiyonluk için birinci şart; gruptan zor çıkacak bir takım. Bu kadro gruptan zor çıkar. Ama Güney Afrika'daki kadar da zorlanmaz.

Kalede, savunmada sorun çıkmaz. Orta sahanın ortası müthiş. Kanat/açık yok. Forvetler ise yetersiz. Ben mesela, Pazzini'yi ne olursa olsun dahil ederdim. Matri'nin olmasını isterdim. Ati, imkansız dedi. Boriello bile olabilirdi. Gol atmak zor olacak ama zaten İtalya her zaman az gol atmıştır ama gerektiği zaman golü bulmuştur.

Belki de turnuvanın en kapalı kutu takımı ilginç bir şekilde İtalya. Bu kadrodan, bu kimyadan ne çıkacağını kimse tahmin edemiyor. İlk maçın İspanya ile olması avantaja bile dönüşebilir bu sayede.

Son söz olarak, Prandelli'ye güveniyoruz...

Kaleciler: Gianluigi Buffon (Juventus), Morgan De Sanctis (Napoli), Salvatore Sirigu (Paris Saint-Germain)

Savunma: Ignazio Abate (Milan), Federico Balzaretti (Palermo), Andrea Barzagli (Juventus), Leonardo Bonucci (Juventus), Giorgio Chiellini (Juventus), Christian Maggio (Napoli), Angelo Ogbonna (Torino).


Orta saha: Daniele De Rossi (Roma), Alessandro Diamanti (Bologna), Emanuele Giaccherini (Juventus) Claudio Marchisio (Juventus), Riccardo Montolivo (Fiorentina), Thiago Motta (Paris Saint-Germain), Antonio Nocerino (Milan), Andrea Pirlo (Juventus).


Forvet: Mario Balotelli (Manchester City), Fabio Borini (Roma), Antonio Cassano (Milan), Antonio Di Natale (Udinese), Sebastian Giovinco (Parma).

İtalya'nın Euro 2012 Hazırlıkları

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Balotelli oturduğu yerde top sektirmeye başlayınca yanındakiler ister istemez gerilmiş ve bunda da haklılar Balotelli bu ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz.

Cassano ve Di Natale ise hayatlarından oldukça memnun

Hayallere dalanlar ve düşünenler de elbette yok değil. Nesta'nın bakış ah ulan gençken ben de böyleydim der gibi, Inzaghi ise zaman su misali diyor.

Hazırlık maçı da olsa disiplinli adamlar yapacak bir şey yok. Polat Alemdar bakış öğrensin De Rossi başkandan ...

Juventus'un Transfer Gündemi

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Uzun bir aradan sonra namağlup olarak Serie A şampiyonu olan Juventus, bu sezon için transferde önceliği forvet bölgesine vermiş durumda. Alessandro Del Piero'nun takımdan ayrılması, Vucinic ve Borriello'nun yetersiz kalması, Quagliarella'nın istikrarsızlığı sebebiyle Juventus'un elinde adam akıllı golcü olarak bir tek Matri var dersek sanırım abartmış olmayız.

Bu durum nedeniyle de İtalya basını neredeyse boşa çıkan ya da performansı üst düzey olan bütün forvet oyuncularını Juventus için yazmaya başladı. Bunun üzerine de Juventus'un en yetkili isimlerinden olan Genel Direktör Beppe Marotta açıklamalarda bulundu. Gündemdeki Drogba haberlerini kesin bir dille yalanlayarak " oyuncuyla kesinlikle bir ilgimiz yok " diyerek bir diğer gündem maddesi olan Cavani'ye geçti ve " takımda görmeyi elbette isteriz ama o Napoli'ye müthiş bir aidiyet hissediyor ve başkan De Laurentiis'in de onu bırakacağını düşünmüyorum. " diyerek bu transfer için umutlarının olmadığını da belli etmiş oldu.

İtalya'nın genç yeteneklerinden olan Marco Verratti'den övgüyle söz eden Marotta, oyuncunun henüz çok genç olmasına rağmen müthiş bir yetenek olduğunu ama tecrübe eksikliği nedeniyle belki daha sonraki sezonlarda daha ciddi bir şekilde ilgilenebileceklerini fakat bu sezon için önceliklerinin Verratti olmadığını açıkladı. Beppe'nin açıklamalarına dikkat edecek olursak aslında açık kapı bıraktığını da anlamak zor değil.

Gelelim bütün iddiaları boşa çıkartmasına rağmen doğruladığı tek isim olan Destro'ya ... Inter altyapısı'nda yetişen ve Siena forması ile yıldızını parlatan genç golcü için Juventus Genel Direktörü Beppe Marotta " Destro için girişimlerimiz sürüyor ve Juventus'a katılmasını çok istiyoruz " diyerek en sonunda baklayı ağzından çıkarttı.

Destro gerçekten çok kaliteli bir oyuncu ve elde Matri gibi de standart üstü olarak sayılabilecek bir golcüleri daha var. Bana kalırsa hazır Juventus'un kasası oldukça doluyken Destro'nun yanına bir de daha tecrübeli ve ismi olan bir forvet daha alabilirler.

25 Sene Önce

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Napoli - Juventus maçı hakkında birşeyler karalayacaktım ama Göksel bizden erken uyanan biri olduğu için yazmış hemen.

Biz de geçmişe dönelim o zaman, kazanan Napoli'den görelim. Napoli 25 sene aradan sonra İtalya Kupası'nı kazandı. Maradonalı dönemden sonra kazanılan ilk büyük kupa. 1987'de finaldeki rakip Atalanta'ydı. İlk maçı Napoli 3-0 kazandı. Kupanın geleceği o gün belli oldu. Rövanş maçı ise 1-0 sona erdi. Gol yemeden kazanılan iki final maçı ve İtalya Kupası.

O günden sonra iki final daha oynadı Napoli. İlki 1989 yılında, efsane kadro dağılmadan. İlk maçı da 1-0 kazanmışlardı ama rövanş öyle olmadı. Karşılarındaki takım kendileri gibi sürpriz bir efsaneydi: Sampdoria. Viallili, Mancinili takım Napoli'yi 4-0 mağlup ederek finale uzandı.

1997 yılındaki final ise aynı senaryo olmasına rağmen daha dramatik, çünkü karşılarındaki rakip Vicenza idi.  Nispeten daha zayıf bir rakip. İlk maçı 1-0 kazanmalarına rağmen rövanşı 3-0 kaybettiler.

 İlginç bir not verelim o zaman. Napoli 4 kez kupayı kazandı. Bu 4 finalde toplam 5 maç yaptı. 5 maçta sadece 1 gol yedi. O gülü atan takım (1962) şu an alt liglerde can çekişen SPAL takımı...


İtalya Kupası Napoli'nin

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Serie A'nın şampiyonu Juventus ile geçen sezonun flaş ekibi olan Napoli arasındaki İtalya Kupası final maçında gülen taraf Cavani ve Hamsik'in golleri ile Napoli oldu ve hem 22 yıl aradan sonra kupa sevinci yaşamayı başardılar hem de Juventus'un 43 maçlık
yenilmezlik serisine son vererek büyük bir başarının altına imza attılar.

Juventus cephesinde Chiellini ve De Ceglie sakatlıkları sebebiyle forma giyemezken Napoli'nin tek eksiği ise cezalı olan Walter Gargano'ydu. Maça hızlı başlayan taraf Napoli olsa da lig şampiyonu Juventus 20. dakika itibarı ile oyuna ağırlığına koydu ve orta sahayı ele geçirerek Napoli'yi kendi yarı sahasına hapsetti ancak ilk 45 dakikada eşitlik bozulmadı. İkinci yarıda da Juventus hakimiyeti önplandaydı ancak önce penaltıdan Cavani ardından da harika bir kontraatak ile 3 pasta gelen Hamsik golü ile başkent Roma'da İtalya Kupası'nı müzesine götüren takım Napoli oldu.

Kupayı kazanan Napoli'de gecenin kahramanı ne Hamsik ne Cavani ne de Mazzari'ydi, 22 senelik hasretin sona erdiği geceye damga vuran isim Napoli'nin çılgın başkanı De Laurentiis'den başkası değildi. Maçın hakemi Brighi'nin bitiş düdüğünü çalması ile birlikte korumaları eşliğinde sahaya giren ve tek tek bütün oyuncularını tebrik ettikten sonra taraftarlarının huzuruna giden Laurentiis soyunma odasını da birbirine katmış. 2004 yılından beri Napoli'yi ayağa kaldırmak için çalıştıklarını belirten çılgın başkan, 20.05.2012 tarihini Napoli'nin yeniden doğduğu gün olarak ilan ettiğini açıkladı. Ancak İtalya'nın büyük çoğunluğu için bu tarih, Juventus forması ile 705 maça çıkan Alessandro Del Piero'nun veda tarihidir ...

İtalya'nın Genç Yeteneği : Marco VERRATTI

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Bir zamanlar Fenerbahçe'de de görev yapan ve başarısız olduğu için gönderilen Zdenek Zeman'ın çalıştırdığı Pescara'da 1992 doğumlu orta saha oyuncusu Marco Verratti öyle bir çıkış yakaladı ki bu durum İtalya Milli Takımı antrenörü Cesare Prandelli'nin de gözünden kaçmadı ve genç oyuncu Euro 2012 için 32 kişilik aday kadroya çağrıldı.

İlk resmi maçına 2008 - 2009 sezonunda henüz 16 yaşındayken çıkan Verratti, ertesi sezon düzenli olarak oynamaya başlayınca takımın vazgeçilmez oyuncularından biri olmayı başardı. 10 numaralı formayı giyen 1.65 boyundaki genç oyuncu, Pescara alt yapısında ve A takımda forma bulduğu ilk maçlarda forvet arkası olarak ofansif görev yapıyordu ama Zeman'ın 4-3-3 sisteminde Verratti daha defansif bir görev üstlenmiş durumda.

İdolünün Juventus forması giyen Andrea Pirlo olduğunu belirten Verratti'nın adı bu aralar sık sık Juventus ve Inter ile anılıyor. İtalya Milli Takımı'na çağrıldıktan sonra Pirlo ile birlikte aynı havayı solumak benim için heyecan verici olacak diyen genç oyuncunun gönlünün Juventus forması giymekten yana olduğuna ilişkin iddialar da yaptığı açıklamadan sonra artmış durumda. Prandelli'nin seçtiği aday kadroda Serie B'den sadece iki oyuncu var ( diğeri Torino forması giyen 23 yaşındaki Angelo Ogbonna ) ve bu seçimler İtalya'da şok etkisi yaratmasına rağmen Zeman oyuncusuna oldukça güveniyor : " Marco küçük olabilir ama çok çalışıyor ve futbolun nasıl oynanması gerektiğini çok iyi biliyor. Doğuştan gelen yetenekleri ile çalışkanlığı birleştiği için sizleri daha fazla şaşırtmak için önünde uzun seneler var. "

Kupa Canavarı : Clarance SEEDORF

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Ajax'ın dillere destan altyapısından çıkan efsane orta saha oyuncusu Clarence Seedorf da Milan'a veda edenlerden oldu. 3 yıllık Hollanda macerasının ardından soluğu Sampdoria'da alan ve burada bir sezon oynadıktan sonra dünya devi Real Madrid'e transfer olan Surinam asıllı Hollandalı oyuncu, Ajax'ın ardından Real Madrid ile de Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Seedorf, 1998-1999 sezonunun sonunda Zinedine Zidane transferi için Juventus'a gönderilmek istenmiş ancak o, Torino'ya gitmeyi reddederek Fransız oyuncunun Madrid seferini ertelemesine neden olmuştur.

Los Galacticos serüveninden sonra ünlü oyuncunun ikinci İtalya seferine başlamasını sağlayan takım Inter oldu. Mavi siyahlıların değirmen gibi oyuncu öğüttü yıllara denk gelen Seedorf'un en çok akıllarda kalan sezonu 5 Şampiyonlar Ligi maçında 3 gol attığı 2000-2001 sezonudur. Inter'de kıymeti bilinmeyen Hollandalı oyuncu 2002 yılında Milano şehrinin diğer takımı olan Milan'a transfer oldu ve hafızalardan asla silinmeyecek algısını da oluşturmaya başladı.

2003 yılı Seedorf ve Milan için oldukça verimli geçti. 26 senedir kazanılamayan İtalya Kupası ve buna ek olarak kazanılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu Surinam asıllı oyuncunun dünya futbol tarihine geçmesini sağladı çünkü üç farklı takımla üç defa Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan başka bir oyuncu yoktu. Hollanda ve İspanya'da lig şampiyonlukları kazanan Seedorf, ertesi sezon da İtalya'da şampiyonluk ünvanı kazanarak bu eksiğini de kapatmayı başardı. 2002 - 2003 sezonunda Gattuso ve Pirlo ile birlikte bermuda şeytan üçgenini kuran Seedorf, Milan'ı bileği bükülmesi güç bir takım haline getirdi ve Kaka, Ronaldinho, Rui Costa gibi önemli oyuncuların transfer edilmesine rağmen onun tarzı çok başkaydı. Hani iğne deliğinden geçirme lafı var ya işte Seedorf'un neredeyse attığı her pas için bu tabiri kullanmak mümkün.

Seedorf'un elde ettiği başarıları görünce karşısında önünüzü iliklemeniz gerçekten şart. Özellikle Milan'da geçirdiği 10 sezonda UEFA Kupası hariç bütün kupaları kazanan 36 yaşındaki oyuncu futbol yaşantısına büyük bir aksilik olmazsa eşi Luviana'nın memleketi olan Brezilya'da Botafogo forması ile devam edecek.

Milan'ın Duvarına Bir Çizik Daha : Alessandro NESTA

3 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
İtalya'nın başkentinde dünyaya geldiyseniz ve mucizelere inanmıyorsanız önünüzde sadece iki seçenek vardır : ya Lazio'ya gönül vereceksiniz ya da Roma'ya ... Aileden gelen Lazio hayranlığı Nesta'nın da kanına işlemiş olacak ki 1985 yılında altyapısına katıldığı Lazio'da 2003 yılına kadar forma giyen İtalyan defans oyuncusu, 19 yıllık profesyonel futbolculuk kariyerine şu ana kadar sadece iki takım sığdırdı ve son dakikada fikrini değiştirmezse 36 yaşındaki oyuncunun bir sonraki durağı Amerika Birleşik Devletleri olacak.

Nesta'nın babası fanatik bir Lazio taraftarı olmasaydı belki Totti ile beraber Roma bünyesinde özdeşleşen biri olacaktı ama şans Lazio'nun yanında olmuş. Lazio altyapısında kariyerine önce santrafor olarak başlayan daha sonra orta saha olarak devam eden Nesta'nın son durağı defans bölgesi olmuş. Yani altyapıda 2-3 sene daha harcasa bugün belki de Buffon'un rakibi olacaktı kim bilir ? 1993 yılında yükseldiği A Takım'da kaptanlık pazubandını 1997 yılında koluna takan İtalyan oyuncu, Lazio ile elde ettiği başarılara rağmen başkent ekibinin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle 2003 yılında Milan'a satıldı.

Milan ile ilk iki sezonunda Şampiyonlar Ligi, İtalya şampiyonluğu, İtalya Kupası ve Süper Kupa şampiyonluğu yaşayan Nesta'nın 2006-2007 ve 2008-2009 sezonunu yaşadığı ağır sakatlıklar nedeniyle kayıp sezonları olarak nitelendirebiliriz. Omuzundan, sırtından ve bacaklarından ciddi sakatlıklar geçiren Nesta'nın en ilginç sakatlığı ise Play Station oynarken parmağını kırması ve bunun için 1 ay alçıya katlanmak zorunda kalmasıdır. Altyapı dahil olmak üzere 18 sene Lazio'da, 10 sene de Milan'da üst seviyede futbol oynamak ve 36 yaşında Messi'yi tutabilmek her babayiğidin harcı olamayacak bir iştir ama buna rağmen efsane, Milan'a şu sözlerle veda etti : " İtalya Ligi ve Şampiyonlar Ligi artık beni aşmış durumda bundan sonra daha düşük seviyede futbol oynamak istiyorum. "

Son Kareler

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


Göksel Kaptan, hafta içi bana "Del Piero yazarsın" dedi, dayanamamış kendi yazmış. Oysa ben fotoğrafları bile seçmiştim. En azından fotoğraflar boşa gitmesin. Karanlıkta geçen sezonlarda sadakat sınavını veren Del Piero, Juventus'un yeni stadında kazanılan kupayı havaya kaldırıyor.


Bundan sonra diğer ailesine daha çok zaman ayıracak.

Titreyerek Sevinen Adamın Vedası : Filippo INZAGHI

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Juventus dönemindeki takım arkadaşı Del Piero'nun ardından Alex Ferguson'un tanımlamasıyla "Ofsayt çizgisinde doğmuş adam" olan Filippo Inzaghi de futbolculuk yaşantısına nokta koydu. Kimine göre beleş gol atan, kimine göre doğru zamanda doğru yerde bulanmayı başaran bir golcü olan Pippo, kardeşi Simeone Inzaghi ile birlikte futbol hayatına Piacenza'da başladı. İki sezonunu kiralık olarak Leffe ve Verona'da geçirmesine rağmen 1995 yılında Parma'ya transfer olup bir sezonda bulduğu sadece iki golden birini eski takımı Piacenza'ya atınca gözyaşlarına hakim olamayan ve dillere destan o meşhur gol sevincini yaşamayan duygusal bir adam...

Parma'da geçirdiği kötü sezonun ardından Atalanta'ya transfer olan İtalyan golcü, burada ise 24 golle zirveyi görerek Juventus'a kapağı atmayı başardı. 1991 yılında başladığı futbol kariyerinde 1997 yılında Torino ekibine transfer olan Inzaghi, bu zamana kadar 5 takım eskittiği için ilk başta onun adına herkes çekimserdi; ya yükselişe devam eder bizden kopar gider ya da kiralık rotasyonu için ideal bir isim olur... Ancak Pippo herkesi yanılttı ve 4 sene boyunca Juventus formasının hakkını fazlasıyla vererek lig ve kupa şampiyonlukları yaşadı. Siyah beyazlı forma altında belki de başaramadığı tek şey final oynamasına rağmen Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıramamaktı.

Juventus forması ile çıktığı 165 maçta 89 gol atan İtalyan oyuncu Trezeguet'nin yedeği olmaya başlayınca isyan bayrağını açtı ve Fatih Terim döneminde ezeli rakip Milan'a transfer oldu. Ancak Juventus taraftarları baya ah etmiş olmalı ki Filippo Inzaghi büyük bir sakatlık yaşadı ve ligin ilk yarısında Milan forması giyemedi. Döndüğünde ise Milan'ın bir diğer efsane golcüsü Andriy Shevchenko ile müthiş bir ikili oldular ve Pippo, Juventus ile kazanamadığı Şampiyonlar Ligi kupasını, Juventus'a karşı penaltı atışları sonucunda kazandı.

Rossoneri bünyesinde Şampiyonlar Ligi'nden (2 defa) Kıtalararası Şampiyonluğa kadar yaşamadığı sevinç kalmayan Inzaghi bu sezon Milan'ın Şampiyonlar Ligi kadrosuna seçilmeyince tadında bırak mahiyetindeki ilk uyarıyı aldı ve 38 yaşında futbola veda etti.

Bir Devrin Kapanışı : Alessandro DEL PIERO

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
27 yaşındayım ve kendim bildim bileli futbolu deli gibi sevip takip ederim. Bunca zaman içinde çok önemli isimleri gerek canlı olarak gerekse ekran başından izledim ama benim sadece iki tane çocukluk kahramanım vardı: Ronaldo ve Del Piero ... Askerden adamları ellerimle maç yaptırırken, bir zamanlar moda olan Pro Action Football oynarken ve mahalle aralarında asfaltın üzerinde koşarken ya Ronaldo oluyorduk ya da Del Piero ... Meşin yuvarlakla ilk tanışması ve kendini futbola verip ilkokul çağında bunu biraz daha ileri götürmek isterken Del Piero kaleciydi, yani futbola en geriden başlamayı biraz da annesinin zoruyla tercih etmişti. Fakat bir zamanlar Sampdoria forması da giyen abisi Stefano'nun baskıları ile Del Piero daha çok topla oynayan ve sürekli gol atmaya çalışan bir orta saha oyuncusu haline gelmişti. Hayata gözlerini açtığı yerin takımı olan San Vendemiano altyapısında 7 yıl forma giyen Alessandro Del Piero henüz 13 yaşındayken Padova forması giymek için ailesinden ilk kez ayrılıyordu. 5 senelik Padova macerasının ardından 1993 yılında İtalya, ilerleyen yıllarda taraflı tarafsız herkesin ayakta alkışlayacağı bu muhteşem insanı Juventus forması ile tanıdı ve Del Piero bu tanışmanın şerefine henüz ikinci maçında siyah beyazlı forma ile ilk golünü attı.
Juventus'un tarihi Del Piero dersek abartmış olmayız. Neden mi ? - Juventus tarihinin en çok gol atan oyuncusu - Juventus tarihinin Şampiyonlar Ligi'ndeki en golcü oyuncusu - Juventus tarihinin UEFA Kupası'nda en çok gol atan oyuncusu - Juventus tarihinin İtalya Süper Kupası'nda en çok gol atan oyuncusu - Juventus tarihinin İtalya'da en çok forma giyen oyuncusu ... 2006 yılında yaşanan Calciopoli skandalının ardından Juventus için çok önemli olan Vieira, Fabio Cannavaro, Thuram ve Zlatan İbrahimovic gemiyi terketmesine rağmen kaptan gemisini terketmeyi asla düşünmedi ve Torino ekibi ile en dibi de gördü ama bu sezon namağlup olarak şampiyonluk kupasını kaldırarak Juventus'u zirvede bırakmış oldu.
Sadık adamdır Del Piero ... San Vendemiano'da 7 yıl, Padova'da 5 yıl ve Juventus forması altında 9 yıl hem de çok kötü günler görmesine rağmen asla pes etmeden. İtalyan oyuncunun bir diğer uzun soluklu macerası da eşi Sonia Amoruso ile. 6 yıllık uzun bir ilişkinin ardından hayatının imzasını 2005 yılında atan yakışıklı oyuncu bakalım şimdi futbol için imzayı hangi kulübe atacak ya da benden bu kadar ben yaşlandım siz de yaşlandığınızı hissedin mi diyecek ?
Copyright © AZZURRI - Blogger Theme by BloggerThemes