1982'nin Kahramanı Enzo Bearzot

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Belki pek çok insan merhumu tanımıyor ancak 27 Eylül 1927 doğumlu Enzo Bearzot, İtalyan futbolunun ve ünlü Catenaccio sisteminin en önemli teknik adamlarından birisiydi ve bugün itibarı ile hayata gözlerini yumalı tam 1 sene oldu.

Inter ve Catania formalarını giymesine rağmen stoper olarak görev yapan Enzo Bearzot'un kariyerinin zirve yaptığı yer Torino'dur. Toplamda 251 resmi müsabakada forma giyen Bearzot, futbolculuk kariyerinde söz ettiremediği adından teknik direktörlük yıllarında sıkça söz ettirmiştir.

1964 yılında profesyonel futbol hayatına nokta koyan Enzo, Torino'da uzun bir süre Nereo Rocco ve Giovan Battista Fabbri'nin yardımcılıklarını yaptı. 1968 yılında 1 sezon Prato'da görev yapan İtalyan teknik adam yaşamış olduğu bu tecrübenin ardından kulüp antrenörlüğünü bir kenara bırakarak İtalya 23 Yaş Altı Milli Takımı'nın başına geçti. 6 yıl boyunca genç takım antrenörlüğü yapan Enzo, 1974 Dünya Kupası'nda Ferruccio Valcareggi'nin yardımcılığına soyunarak bir üst kademeye terfi etmiş oldu. İtalyanlar Almanya'daki Dünya Kupası'nda başarısız olunca Bearzot haricindeki bütün teknik ekibin görevine son verildi ve Azzurriler futbolculuk yıllarında 1928 Yaz Olimpiyatlarında gümüş madalya kazanan takımın oyuncularından Roma doğumlu Fulvio Bernardini'ye teslim edildi. Ancak İtalya bir kez daha başarısız olunca bu sefer yıllardır beklenen şans Enzo Bearzot'un ayağına gelmişti. Vasat futbolcu artık ülkenin milli takım patronuydu.

Uzun yıllar başarıya aç kalan İtalyanlar, daha önce doğru düzgün kulüp takımı bile çalıştırmamış olan Bearzot'un İtalya Milli Takımı'nın başına geçmesine inanamamışlardı ve basın tecrübesiz (!) teknik adamı mesaisinin ilk gününde yerden yere vurmayı ihmal etmemişti. Buna rağmen Bearzot bütün olumsuzlukları sineye çekerek 1978 Dünya Kupası'na kısa süre kalmasına rağmen takımını hazırlamayı kafaya koymuştu ve uzun bir aranın ardından İtalyanlar ilk kez yarı final görerek bu turnuvayı 4. sırada tamamlamışlardı. 1980 yılında İtalya'da düzenlenen ve Batı Almanya'nın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyonası'nda da 4. olan İtalya artık gözünü 1982 yılında İspanya'da düzenlenecek olan Dünya Kupası'na dikmişti.


Büyük umutlarla İspanya'ya gelen İtalya, Dünya Kupası'na berbat bir başlangıç yapınca 5 sene önce Bearzot'u yerden yere vuranlar bir kez daha hortlamıştı ancak İtalyan teknik adamın en önemli özelliği olan sakinlik ve babacanlık yıllar geçen süreçte takımına da sirayet etmişti. Önce turnuvanın favorilerinden Brezilya'yı ardından Arjantin'i yenen İtalyanlar finalde kendi evlerinde Avrupa Şampiyonu olarak tur atan Batı Almanya'yı yenerek Dünya Kupası'nı kazandılar.

Turnuvanın ardından başarının sırrını böyle açıklamıştı Bearzot : " Benim için futbol 2 kanat adamı ve tek forvetle ile oynanan onun arkasında da gol için destek veren birinin bulunduğu bir sistemdir ve oyuncularınız muhakkak kendini rahat hissetmelidir. Siz asla Maradona'ya böyle oynamanız gerekli diyemezsiniz çünkü o Maradona'dır ve benim takımımda herkes benim Maradonam'dı, özgürdüler, istedikleri gibi oynayıp istedikleri gibi kazandılar. " Kupa gelene kadar hayatı zaman zaman kendine zindan edenleri de unutamazdı : " Beni bugüne kadar çoğunuz hiç sevmedi ama artık seviyorsunuz çünkü ben başardım. "

Futbolcularının omuzlarında şampiyonluk turu atan Enze Bearzot, 1986'da Meksika'da düzenlenen Dünya Kupası'nın ardından görevini bıraktı ve 21 Aralık 2010'da hayata veda etti. (Yukarıda hocasıyla Dünya Kupası'nın gölgesinde kağıt oynayan Dino Zoff, Bearzot'un son yolculuğunda tabutuna omuz verenlerdendi.)

Roma'nın Sancısı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Roma'nın son haftalardaki iyi futbolu ve olumlu sonuçları başkent ekibinde büyük mutluluk yaratıyor ama bu mutluluk perdesinin arkasında yaşanan Luis Enrique - Totti gerginliği inceden inceye artık iyice ayyuka çıkmış durumda.

Napoli deplasmanında alınan 3-1'lik galibiyetin ardından açıklamalarda bulunan Luis Enrique, " Bugün Roma yedek kulübesinde Roma'ya geldiğimden beri en mutlu günümü yaşadım. Çünkü takımım modern futbolun gereklerini neredeyse ilk kez yerine getirdi ve başarılı olduk. " diyerek sevincini dile getirdi.

Totti'nin açıklamalarında ise ince mesaj vardı : " Nihayet taktiğimizi değiştirdik ve bunu skora yansıtarak gücümüzü gösterdik. "

Sacchi-Van Basten

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız


"Milan'da yönetim her zaman ama her zaman arkamda durmuş ve beni desteklemişti. Örneğin 87-88 sezonunun başlarında iç sahada Fiorentina'ya kaybetmiştik ve maçtan sonra Van Basten beni biraz da ağır şekilde eleştirmişti. Ama yönetimdekiler bana güvendiler ve "Kendi bildiğin yolda ilerle çünkü en iyisi bu" dediler. Cesena ile oynanan bir sonraki lig maçında Van Basten'i yedek bıraktım. Benden bunun sebebini açıklamamı istediğinde ise "Marco madem taktiksel olarak bu kadar iyisin maç boyunca benim yanımda kulübede durarak yaptığım tüm hataları bana gösterebilirsin" demiştim. Bunu yapabilmiştim çünkü Milan kulübündeki herkes bana güveniyordu"

Sacchi'den yönetim-hoca ilişkisine dair ibretlik bir anekdot.

Nocerino&Boateng

2 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Boateng geçtiğimiz sezon transfer edildiğinde çoğunluğun burun kıvırdığı "Milan'ın topçusu değil" ya da "Milan'ın çaptan düştüğünün resmidir" diye kustuğu bir adamdı. Geçen sezon ve bu sezonun şimdiye kadar geçen döneminde oynadığı futbol, sahaya koyduğu mücadele ve ekstra skor katkısı ile takımın vazgeçilmezi oldu. Nocerino da Boateng ile benzerlikler gösteriyor. Son dakika hamlesi olarak Milan'dan çok daha düşük profilli bir kulüpten "kulübe bekçisi" olarak alındığı düşünülüyorken o 6'sı Şampiyonlar Ligi 13'ü Serie A olmak üzere 19 maçta forma giydi ve Milan ortasahasına getirdiği dinamizm ile Allegri'nin vazgeçilmezlerinden oldu. Bu süre zarfında attığı 6 gol ile de Boateng misali ekstra skor katkısıyla tabelaya direkt etki etti. Allegri'nin elinde Robinho taktik disipline alışırken Abate günden güne büyüdü oyun olarak. Ama Allegri'nin en büyük katkısı Boateng'in yapıya monte edilmesi olmuştu. Bu sezon için de yeni proje Nocerino gibi. Yürüyedurun!

AC Milan Caffe e Ristorante

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Japonya'nın Nagoya şehrinde dünyada türünün ilk örneği denebilecek bir cafe açıldı. İlk örnek olması ise AC Mlan'ın cafeye resmi sponsor olması, yoksa onlarca cafe vardır takım konsepti ile açılan.

Cafe sahibi olan 28 yaşındaki Arimasa İvata, müşterilerin sık sık neden Nagoya'da böyle bir işe girişildiğini merak ettiğini belirtiyor ki İtalya'da bile Milan'ın resmi olarak finansal destek sağladığı bir cafe yok.

Bağlı olduğu şirketten ayrılıp Milan ile görüşmelere başlayan İvata Ekim 2011'de AC Milan Caffe'yi açtı. İtalyan mutfağından yemekleri servis eden cafede aynı zamanda şarap ve espresso da menüye dahil. İtalya'da, özellikle de Milano'da lezzet anlayışı neyse aynısını taşımayı hedeflemiş bu Japon arkadaş. Şöyle diyor cafe ile neyi amaçladığı konusunda: "Japonya'dayken insanların kendilerini İtalya'da gibi hissedecekleri bir yer yaratmak istiyorum."

Cafe mantık olarak takımın renkleri kırmızı ve siyah ağırlıklı dekore edilmiş, dört bir yanında takımla ilgili fotoğraflar, eşyalar, imzalı formalar bulunmakta. Ayrıca cafenin logosu da Milan tarafından dizayn edilmiş.

Müşteriler Milan'ın her maçını 100 inch boyutundaki dev ekrandan izleyebiliyorlar, ayrıca Japon Milli Takımı maçları da yayınlanıyor. Bu harika imkana rağmen İvata cafenin spor temalı bir bar değil cafe-restoran olarak piyasada yer etmesini istiyor.

Milan aynı zamanda Aichi'de çocuklar için bir futbol okulu da açtı ve İvata il/şehir/eyalet -bilemedim ne desem- başkenti/merkezi olan Nagoya'da böyle bir cafe sahibi olmasının kendisini daha da cesaretlendirdiğini söylüyor.

Nisan ayı sonlarında, futbol okulunun açılışından etkilenen İvata tesislere sık gidip gelerek bir yandan da Milan ile cafe konusunda görüşmelere başlamış ancak tüm bu görüşmeler futbol okulunun dışında olmuş.

İvata, Milan'ın işbirliğine çok sıcak baktığını ancak İtalyan ve Japon yasalarındaki farklılıkların süreci uzattığını ve bu yüzden ilk görüşmelerde iş teklifini geri çekmek zorunda kaldığını söylüyor. Ancak genç girişimci devamında başarıya ulaşıyor tabii ki.

Cafenin açılışından sonra kulüple görüşmeleri hiç aksatmayan İvata fırsat bulabilirse oyuncuları cafeye davet etmek gibi planları olduğunu söylüyor. Ayrıca şöyle bir beklentisi var: "Japonya'nın teknik direktörü Zeccheroni eski bir Milanlı. Umarım yolu buraya düşer, ne zaman isterse..."

Francesco Guidolin'in Sırrı

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Guodolin'in teknik direktörlük kariyerindeki çalıştırdığı takım sayısına bakılınca kendisini Yılmaz Vural'a benzetmemiz kadar normal olan bir şey yok. Udinese'nin 56 yaşındaki teknik patronu kariyerindeki 14. takımı çalıştırıyor. Palermo'nun başına ikinci kez geçtiği 2006 yılı ise kariyerinin dönüm noktası.

Sicilya desteğini arkasına alan İtalyan teknik adama tüm yetki verilerek bize takım oluştur emri verildi. Tepesinde Maurizio Zamparini gibi gelmiş geçmiş en dengesiz başkanlar listesinde kesinlikle ilk 10'da olabilecek bir cevhere (!) rağmen Palermo'dan iz bırakarak ayrılmak zorunda kaldı. Yine İtalya'da beğendiğim teknik adamlardan biri olan Delio Rossi'nin de Zamparini'nin kurbanlarından olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Yıllardır hep zor günler geçiren ve genellikle borçlarını ödemek için çırpınan Parma'yı 2 sezon çalıştıran Guidolin kısıtlı imkanlara rağmen sarı lacivertli ekip ile çok kabus görmedi ve nihayet Palermo macerasından belki de daha büyük sükse yaratabileceği bir takımın başına geçti : Udinese ...

Geçtiğimiz sezon başında Zebrettelerin başına geçen Francesco Guidolin İtalya'da Genoa ile birlikte son 5 sezonun en sistemli takımlarından biri ile yine güzel işlere imza attı ve atmaya devam ediyor. Sistemden kastımın sadece başarı olmadığını belirtmek isterim. Bir hedef ortaya koyan ve bu hedef doğrultusunda her sene gelişen bir ekibi izlemek gerçekten insana keyif veriyor. 5 sene önce ligi 10. sırada bitiren Udinese, Guidolin gelmeden önceki sezon ligi, Di Natale'nin 29 gol atarak gol kralı olmasına rağmen küme düşme potasının üstünde 15. sırada bitirince hedefinde sapma olduğu gerekçesi ile Gianni De Biasi'nin görevine son verdi ve takımı ayağa kaldırmak için Guidolin seçildi.

Bu seçimin ne kadar doğru bir karar olduğunu küme düşme potasından aldığı takımı geçen sezon 4. yaparak kanıtlayan İtalyan teknik adam bu sezon da işi sıkı tutuyor ve siyah beyazlılar Juventus ile aynı puanı paylaşarak Serie A'nın zirvesinde yer alıyor. Francesco Guidolin'e La Repubblica gazetesi başarısının sırrını sormuş buyrun :

" Soyunma odamızı ve tesislerimizi ev olarak kullanıyoruz. Antrenmanlarımızı yaptıktan sonra yemeğimizi beraber yiyoruz. Mesela ben oyuncularım ve kulübüm için yılbaşı ağacı aldım tesislere ve bunu sevgili eşim Michela ile birlikte süsledik. Hediye kısmını oyuncular kendileri belirler ister bir şeyler alırlar ister galip gelirler ister yenilirler. Başarımızın sırrı takım olmak ve birbirimizi sevmek o yüzden sizi çok fazla taktik konulardan bahsederek yormak istemem ama illa fikrimi soracaksanız 4-2-3-1'in babasıyım. "

Benatia Çok Ucuz Kurtuldu

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Udinese ve Fas Milli Takımı oyuncusu Mehdi Benatia, 12 Aralık 2011 günü öğle saatlerinde kendi arabasıyla bir kaza yapmış. Udinese'nin stadı Friuli yakınlarında olmuş bu kaza.

Islak yolda ilerlerken aniden kullandığı Audi TT'nin kontrolünü kaybeden Benatia, yan şeride spin atıp karşı yönden gelen araçla çarpışmış ve yol kenarındaki elektrik direklerinden birine çarparak durmuş.

Buraya kadar korkunç bir haber gibi gözükse de Benatia ve beraberindekiler yara almadan kurtulmuşlar bu korkutucu kazadan. İyi yırtmış olaydan Benatia.

Faslı stoper geçen sezon 34 maçta Udinese forması giyerken sezonu yarılamaya yaklaştığımız bu günlerde ise 13 maça çıktı ve bir gol attı.

Gamberini Roma Sever

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Bir savunma oyuncusu kariyeri boyunca kaç gol atabilir? Ve bu gollerinin kaçını aynı takıma denk getirebilir?

Alessandro Gamberini bunu yapıyor. O Roma'yı çok seviyor. Geçen hafta oynanan bol vukatlı maçta, 44. dakikada attığı golle skoru 2-0 yaptı. Bu sezon attığı ilk goldü. Zaten bunda şaşılacak bir şey yok, adam defansta oynuyor. Mesela geçen sezonu da 1 golle tamamlamıştı. Rakip yine Roma'ydı. Kaleci Doni'ydi. O gol boş geçen 2 sezondan sonra attığı ilk goldü.

2 sezon önce 2007-2008'de attığı golde kaleci yine Doni'ydi. Haliyle rakip yine Roma'ydı.

Gamberini 30 yaşında, Serie A kariyerinde rakip filelere 5 gol atabildi. 3 tanesi Roma'ya. 5 senedir Roma dışında hiçbir takıma gol atamıyor.

***

Maç neden bol vukatlı, ona da kısaca değinelim.

Fiorentina'nın Gamberini ile bulduğu gol atılan tek pozisyon golüydü. Diğer 2 gol (maç 3-0 bitti) penaltı atışlarından geldi. Penaltı kararları doğruydu.

Roma'nın kırmızı alarm verdiğinin kanıtı ise çıkan kırmızı kartlardı. Juan'ın son adam olarak gördüğü kırmızı kart normaldir denilebilir ama Gago'nun çift sarıdan, Krkiç'in ise gole giden topa elle dokunması konsantrasyon bozukluğunun ve gerginliğin göstergesiydi sanki.

Luis Enrique için 2012'yi göremez diyordum ama bu maçtan sonra bile hala takımdaysa sanırım yanılan ben oldum. Yıl başında Noel'de olacak ama Roma'da bahar göreceğinden hala kuşkuluyum.

Bir Zamanlar Brescia'da...

1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Baggio-Appiah-Guardiola

Panucci Gasp Mağduru

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Roma'nın ve İtalya Milli Takımı'nın eski yıldızlarından -yıldız?- Panucci evinin önünde, yolun orta yerinde gasp edilmiş. Evine gireceği sırada elindeki silahla Panucci'ye yaklaşan bir adam kendisini tehdit edip muhtemelen "Ya paranı ya canını!" gibisinden bir şeyler diyerek silahı doğrultmuş ve Panucci de çaresizce kol saatini ve cüzdanı vermiş.

Kariyerinin son demlerinde Fiorentina ile adı anılmıştı kendisinin ve o gün bu gündür ayrı bir nefretim olmuştu kendisine bir Fiorentinalı olarak. Böyle bir habere konu olunca kendisini bir kez daha hatırladım ve Fiorentina formasını giymeden kendisini emekli ettikleri için sevindim.

Cristobal Andres Jorquera Torres

0 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız

Güney Amerikalı ve İtalyan pek çok futbolcunun ismi cidden insana şiir gibi geliyor. Bunlardan birisi de yazımızın kahramanı Cristobal Andres Jorquera Torres, kısaca Jorquera ...

Daha önce de sık sık dile getirdiğimiz gibi Udinese ve Genoa son 5 yılda İtalya'da scout sisteminden en fazla verim alan kulüpler. Genoa'nın Inter'in pilot takımı gibi çalışarak (Motta, Milito, Ranocchia, Kharja ...) transfer dönemlerinde ligi bir şekilde kotarabilecek maddi gücü elde etmesi ve her geçen gün ileriye dönük hamleler yapması takdire şayan bir durum.

Sezon başında yıllarını geçirdiği Colo-Colo'dan transfer edilen 1988 doğumlu genç oyuncu, ofansif orta saha olarak görev yapsa da zaman zaman sol kanatta da etkili olabiliyor. Aslında Jorquera her ne kadar alt yapıdan yetişmiş olsa da 2 sene boyunca kulüp bünyesinden uzakta kiralık olarak Nublense, Union Espanola ve O'Higgins takımlarında forma giydi.

O'Higgins döneminde kendini iyice kanıtlayan ve Colo-Colo'ya geri çağrılan Jorquera ilk 11'in vazgeçilmez oyuncularından biri oldu ve 8 numaralı formayı giydi. Şilili oyuncunun uğurlu rakamı, futbola başladığı ilk gün forma numarası olan 19'dur. Nitekim kiralık olarak forma giydiği takımların hepsinde 19 numarayı giyen Cristobal, Colo-Colo'daki 2. senesinde ise kutsal olarak görülen 10 numaranın yeni sahibi oldu.

Ülkesindeki son sezonunda herkesi kendine hayran bıraktıran bir performans sergileyen 23 yaşındaki oyuncu için Udinese ve Genoa büyük bir yarış içine girdiler ancak gülen taraf daha önce 9 kez İtalya'da şampiyonluk sevinci yaşayan ve eski günlerine geri dönmek için çabalayan Genoa oldu. İtalya'da 19 numaralı formasına geri dönüş yapan Şilili oyuncu ligde 8 maç oynamasına rağmen henüz golle tanışamamış olsa da 2 asisti var. Jorquera'yı 3 sezon sonra daha büyük bir kulüpte görme şansımız olduğuna inanıyorum. Zaten 3 sene sonra bombayı patlatamazsa muhtemelen kiralık günlerine geri döner çünkü Genoa'da para etmek zorundasınız.
Copyright © AZZURRI - Blogger Theme by BloggerThemes