INTER - NAPOLİ :
Sezona kabus gibi başlayan ve oynadığı 5. resmi maçın ardından Gasperini ile yollarını ayırarak takımın başına Ranieri'yi geçiren Moratti'nin bu hamlesi çok eleştirilmişti ama geçen hafta da yazdığımız gibi İtalyan teknik adamın emanet aldığı takımlara yaptığı ilk etkiler genel anlamda olumlu sonuçlar doğurmuştur. Nitekim Inter, önce Bologna deplasmanında ardından da CSKA Moskova deplasmanlarında kazanarak derin bir oh çekti.
Ligde ilk iki maçını kazandıktan sonra düşüşe geçen Napoli'de hesapları alt üst eden isim Edinson Cavani oldu. Şampiyonlar Ligi'nde oynanan Villarreal maçında sakatlanan Uruguaylı oyuncu bu önemli deplasmanda takımını yalnız bırakacak. Sezon başında Inter'in gündeminde olan Lavezzi'ye bu maçta eşlik edecek olan oyuncunun eski Inter'li Goran Pandev olma ihtimali bir hayli yüksek görünüyor.
Ev sahibi ekipte ise sakatlıkları devam eden Sneijder ve Maicon kesin olarak forma giyemeyecek, takım ile antrenmanlara çıkmaya başlayan Stankoviç ve CSKA Moskova maçında sakatlanan Pazzini'nin durumu ise maç saatinde belli olacak. Giuseppe Meazza'da 1994 yılının Aralık ayından beri kazanamayan Napoli için bu maç Cavani'nin yokluğunda bir hayli zor geçecek gibi görünüyor.
JUVENTUS - AC MİLAN :
Yıllardır süren şampiyonluk hasretine son vererek efsane günlerine geri dönmek isteyen Juventus, yeni mabedinde geçen sezonun şampiyonu Milan'ı ağırlayacak. Eski oyuncusu Conte'nin yönetiminde iddialı bir kadro kuran ve bunu skora da yansıtmaya başlayan Torino ekibinin, sezona sancılı bir başlangıç yapan ve pek çok sakat oyuncusu bulunan Milan karşısında ne yapacağı merak konusu.
Sahalara geri dönen Zlatan İbrahimoviç, bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu haftaiçinde oynanan V.Plezen karşılaşmasında ortaya koyduğu performansla gösterdi. Milano temsilcisinde Zlatan'ın yanı sıra Luca Antonini, Daniele Bonera ve Alberto Aquilani de iyileşen isimler arasında.
Juventus'un sakatlık mağduru olan tek oyuncusu Vincenzo Iaquinta. Herhangi bir mucize olmazsa bu bu maçta forma giyemeyecek olan Iaquinta'nın yerine kırmızı kart cezası sona eren Mirko Vucinic sahada olacaktır.
Benim nazarımda maçın iki kilit oyuncusu olacaktır: Andrea Pirlo ve Zlatan İbrahimoviç. 10 yıl boyunca Milan'a büyük hizmet veren Pirlo ile Calciopoli döneminden önce Juventus'un başarılarında katkı sağlayıp kriz olunca Inter'e geçen İbrahimoviç'in yapacakları iki takımın bu maçtaki akıbetini belirleyecektir. İsveçli oyuncunun büyük tepki alacağı es geçilmemeli çünkü Juventus taraftarı onu halen daha unutamadı (!).
FIORENTINA - LAZIO :
Lazio'da forma giydiği 6 senede 7 kupa kazanan Sinisa Mihajloviç, Fiorentina teknik direktörü olarak geçen sezon Artemio Franchi'de 2-1 mağlup olduğu Lazio ile rövanş maçına çıkacak. Göreve başladığı ilk zamanlar Floransa'da tartışılan Sırp teknik adam, Inter'den gelen teklifi reddedince taraftarların gönlünde taht kuran isim olmuştu.
Lazio teknik direktörü Edy Reja için aynı şeyleri söylemek biraz zor. 2 hafta önce görevi bırakma noktasına gelen ancak istifası başkan tarafından reddedilen İtalyan teknik adam ateşten gömleğini sırtından çıkarma fırsatı arıyor ve bu zorlu deplasman sıkıntılardan kurtulmak için ideal görünüyor.
Per Kroldrup ve Alberto Gilardino ev sahibi ekipte forma giyemeyecek olan isimler. Lazio'nun bu maçta oynayamayacak olan oyuncuları ise Matuzalem, Mauri, Giuseppe Biava ve Simone Del Nero. Kendi evinde Lazio'yu en son 2009 yılının Şubat ayında mağlup eden Fiorentina'nın üst sıralara tırmanmak için bu maçı kayıpsız atlatması gerekiyor.
ROMA - ATALANTA :
Salı Roma için hareketli bir gün oldu. Önce kaptan Totti'nin 35. yaş günü kutlandı ardından Thomas Di Benedetto'nun başkanlığı ilan edildi. Son maçta zaten nihayet galibiyet sevincini elde eden başkent ekibinde moraller yerinde diyebiliriz. Lamela, Greco ve Fernando Gago'nun sakatlıkları devam ediyor.
Atalanta ise bu sezon Serie A'ya yeni yükselmesine ve lige -6 puan ile başlamasına rağmen ilk 4 maçta 1 beraberlik ve 3 galibiyet alarak müthiş bir başlangıç yaptı. Roma için bulundukları duruma rağmen moralleri yerinde dediğimize göre Atalanta'nın moralini Stefano Lucchini, Leonardo Pettinari ve Cristiano Doni gibi eksikliklerine rağmen varın siz düşünün.
Serie A'da 6. Haftanın Önemli Maçları
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
17:26
30 Eylül 2011 Cuma
Etiketler:
ac milan,
as roma,
Atalanta,
Fiorentina,
inter,
Juventus,
Lazio,
Napoli
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Milan Tarihinin En Genç 3. Oyuncusu Olma Şansı
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
16:57
28 Eylül 2011 Çarşamba
Etiketler:
ac milan,
Futbolcular,
Serie A,
Şampiyonlar Ligi
1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Milan akademisinde yetişip A Takım'a yükselme şansını elde etmeyi başaran Simone Andrea Ganz, eğer bugün Şampiyonlar Ligi H Grubu'nda oynanacak olan Viktoria Plzen karşılaşmasında forma giymeyi başarırsa Milan tarihinin en genç 3. oyuncusu ünvanını ele geçirecek. 21 Eylül 1993 doğumlu olan genç oyuncu, Milan'da özellikle de forvet bölgesinde yaşanılan ciddi sakatlıkların ardından kadroya dahil edildi.
Milan tarihinin en genç oyuncusu ünvanı geçtiğimiz sezon kırmızı siyahlıların şampiyonluğu elde etmesinde büyük pay sahibi olan Ignazio Abate'ye ait. 17 yaşını geçtikten tam 27 gün sonra Rossonerilerin Celta Vigo ile oynadığı karşılaşmada forma giyen 24 yaşındaki futbolcu ne yapıp etti ve bir gün Milan'a dönmeyi başararak takımın önemli oyuncularından biri haline geldi.
Milan'ın en genç ikinci oyuncusu ise Massimiliano Cappellini. 2006 yılında Empoli forması ile profesyonel futbol yaşantısına nokta koyan 1971 doğumlu eski futbolcu, 17 yaşını geçtikten 8 ay 15 gün sonra, 1989-1990 sezonunda Milan forması giymiş ancak ayrıldığı kulübüne bir daha geri dönememişti.
Simone Andrea Ganz, yaklaşık 2 haftadır Milan ile sürekli olarak antrenmalara çıkıyor ve Allegri, bu sıkıntılı süreçte oyuncusuna her an hazır olması konusunda uyarılarda bulunuyor. Belli mi olur belki Milan yeni bir Pato kazanır ...
Unutmuştuk
Gönderen
kutay
zaman:
09:24
25 Eylül 2011 Pazar
Etiketler:
ac milan,
inter,
Napoli
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Serie A'da 5. Haftanın Önemli Maçları
BOLOGNA - INTER :
Futbolla alakasız birisi şu anda puan cetveline baksa iki takım için küme düşmeme mücadelesi veriyor zanneder. Çarşamba akşamı 2011-2012 sezonunun ilk golünü atarak ilk puanını Juventus karşısında elde eden Bologna, ligin yeni ekiplerinden Novara'ya deplasmanda 3-1 mağlup olunca Gasperini'yi kovup yerine Ranieri'yi getiren Inter'i kendi evinde ağırlayacak.
Ev sahibi Bologna'da Çarşamba günü sakatlanan kaleci Francois Gillet, Andrea Raggi, Simone Loria, Cherubin ve Saphir Taider kesin olarak forma giyemeyecek. Hafif sakatlığı bulunan Serie A fenomenlerinden Marco Di Vaio ise büyük bir aksilik olmazsa Inter karşısında ilk 11'de sahaya çıkacak. Inter'den co-owner yöntemi ile transfer edilen 21 yaşındaki genç oyuncu Rene Krhin de ilk kez eski takımına karşı mücadele edecek olmanın heyecanını yaşayacak.
Inter'in sakatlıklar ordusu ise yavaş yavaş iyileşmeye başladı. Bu hafta takımla birlikte idmanlara çıkan Ivan Cordoba'nın kadroda olma ihtimalleri varken Sneijder ve Stankoviç'in durumu şüpheli ayrıca Maicon, Motta ve Poli ise kesin olarak Bologna deplasmanında forma giyemeyecek olan isimler. Ayrıca Novara maçında kırmızı kart gören defans oyuncusu Ranocchia da bu hafta dinlenecek.
Teknik direktör değişikliklerinin takımlar üzerinde pozitif etkisi yadsınamaz bir gerçek ve bana göre kötü bir hoca olsa bile Ranieri'nin emanetçi pozisyonu genelde ilk hamlelerini olumlu vermiştir. Bologna'ya karşı oynadığı son 9 maçta 8 galibiyet elde eden Inter, kan değişikliğinin ardından haftalardır aradığı galibiyete bu sefer ulaşabilir.
AC MİLAN - CESENA :
Luca Antonini, Daniele Bonera, Philippe Mexes, Massimo Ambrosini, Ivan Gennaro Gattuso, Matthieu Flamini, Zlatan Ibrahimovic, Robinho ve Kevin-Prince Boateng ile 9 kişilik sakatlar kadrosunu oluşturan Milan'da bu kervana Pato da katılınca 10 numara Brezilyalı oyuncuya teslim edilmiş oldu.
Allegri'nin elinde golcü olarak kalan isimler Şampiyonlar Ligi kadrosuna alınmayan Inzaghi, sezona sorunlu başlayan Cassano ve ilk golünü Çarşamba günü Udinese ağlarına gönderen 18 yaşındaki Stephan El Shaarawy. Ancak bütün bu eksikliklere rağmen ligde henüz puanla tanışamayan Cesena karşısında San Siro'da maçın tek favorisi var, o da ev sahibi Milan.
İki takım arasında göze batan ilginç notlar da yok değil. Milan ligde attığı 6 golün 5'ini ilk yarılarda bulurken, Cesena ise attığı 6 golün 4'ünü ikinci yarılarda buldu. Yani futbolseverlerin her iki yarıda da gol izleme şansı bir hayli yüksek.
NAPOLI - FIORENTINA
San Paolo'nun nasıl bir cehennem olduğunu anlatmaya pek gerek yok ve bu yangın yerinde Mor Menekşeleri sırtlama görevi Gilardino ile Miguel Britos'un yokluğunda Stevan Jovetic'in omuzlarında olacak. Fiorentina kendi evinde Parma'yı güzel futbol ve 3 puanla uğurlayıp moral depoladıktan sonra Avrupa hedefinde aslında ne kadar da inançlı olduğunu ligin başlarında herkese göstermiş oldu. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden Napoli ise deplasmanda süpriz bir şekilde Chievo'ya tek golle boyun eğmenin şokunu yaşadı ve ligde birbirine yakın olan, Avrupa kupaları için de bu sene muhtemelen birbirleriyle kapışacak olan bu iki takımın ilk hedefi maçı kaybetmemek olacak.
Napoli 2007 yılında Serie A'ya çıktığından beri Fiorentina'nın San Paolo'da 1 galibiyeti, 1 beraberliği ve 2 mağlubiyeti var. Açıkçası bu haftanın sonucunu kestirmekte en zorlanılacak maç bu olacak ama sanırım rüzgar biraz Napoli'nin arkasından esecek gibi.
LAZIO - PALERMO :
Ligde şu zamana kadar galibiyet, beraberlik ve mağlubiyetlerin tadına varan Lazio'da hafta başında teknik direktör krizi yaşandı. Reja'nın kendisine gösterilen olağanüstü tepkilerden rahatsız olduğu ve görevine devam etmek istemediğini belirtmesine rağmen başkent ekibinin başkanı Lotito hocasına sahip çıkmış ve istifa düşüncesini aklından çıkartmasını istemişti.
Stefano Mauri, Giuseppe Biava, Stefan Radu ve Simone Del Nero'nun Palermo karşısında forma giyemeyeceği kesin. Lulic ve Konko ise ilk 11'e geri dönüş yapabilecek isimler olabilir fakat takımın yıldızlarından Stankevicius'un Cesena maçında aldığı darbeler oyuncunun canını bir hayli sıkmış durumda.
Ligin başlamasına 10 gün kala Pioli'yi kovup yerine alt yapıdan Mangia'yı getirip Inter karşısında 4-3'lük galibiyetle lige başlayan Palermo'nun yaşanılan olumsuzluklara rağmen ortaya koyduğu mücadele takdiri hakediyor. Sicilya cephesinde resmi olarak oynamayacağı açıklanan tek oyuncu Edgar Alvarez. Durumu maç saati belli olacak olan Cetto ve Acquah için oynayabilirler yorumu yapılabilir.
PARMA - ROMA :
İtalya'da ligin başlamasının üstünden 5 hafta geçmesine rağmen topun ağzına gelen hocalar Gasperini, Reja ve Luis Enrique olmuştu ve ilk kurban hafta içinde Gasperini olarak ilan edildi. Herhangi bir mucize olmazsa oltaya takılacak ikinci balık Roma teknik direktörü Luis Enrique olacaktır. Roma'da uzun süreli kalmak istiyorsanız taraftarlardan önce anlaşmanız gereken isim Totti'dir. İspanyol teknik adam daha destur demeden Totti'ye posta koymaya kalkınca önce Avrupa macerası son buldu ardından da ligde tozu dumana kattılar (!).
Kendisi ile ilgili yapılan eleştirilere cevap verirken Barcelona B Takımı'ndaki durumunu referans göstererek Roma'yı kıyaslaması zaten mantık olarak Luis Enrique'nin Roma macerasını bitirmiştir. En fazla 4-5 maç sonra da bu deneyimin resmi olarak son bulduğu açıklanacaktır.
Yıllardır yetersiz kadrolarla lige başlayan ve öyle devam eden Parma geleneğini bu sene de bozmayarak lige Juventus mağlubiyeti ile başlamasına rağmen 1 galibiyet almayı başarmışken Roma daha o günleri bile göremedi. Bu sezon Parma'nın attığı bütün gollerde imzası olan Giovinco cezasını tamamladı ve Stadio Tardini'de oynanacak bu kritik maçta forma giyecek. Roma'da ise çok büyük bir ihtimalle Lamela ve Stekelenburg kadroda olmayacak. Evet Roma'nın büyük sıkıntıları var ama başkent ekibi 8 Mayıs 2005 tarihinden beri Parma deplasmanında asla mağlup olmadı ve 14 gol atıp kalesinde sadece 3 gol gördü.
CATANIA - JUVENTUS :
Calciopoli skandalından sonra eski günlerine dönmesi bir hayli zaman alan Juventus, yıllardır özlemini duyduğu şampiyonluğa kavuşmak için sezon başı 100 milyon euroya yakın harcama yaparak ciddi transferler yaptı ve sezona 4-1'lik Parma galibiyeti ile başlayarak bu yarışta sonuna kadar varım mesajını ilk haftadan iletmek istedi. Bologna ile hafta içinde yeni yapılan stadında 1-1 berabere kalarak süpriz bir puan kaybı yaşayan Bianconeriler moral bozukluğunu atlatmak için Catania deplasmanından 3 puan ile çıkmak zorunda. Eljero Elia, Arturo Vidal ve Marcelo Estigarribia'nın da hazır durumu gelmelerinin ardından Conte'nin kadro derinliği kendisini tatmin edecek kıvama gelmiş durumda.
Eski Roma efsanesi Vincenzo Montella'nın çalıştırdığı Catania'da eski Juventus oyuncusu Legrottaglie ve Cristian Llama sakatlıkları nedeniyle bu önemli maçta forma giyemeyecekler. İlk 3 maçta istikrarsız bir görüntü çizen ve her skorun tadına varan Sicilya temsilcisinin açıkçası bu maçı kazanma ihtimali bir hayli düşük. Hele ki Juventus'un 1964 yılından beri bu deplasmanda kaybetmiyor olması ev sahibi ekibi için bir hayli can sıkıcı.
Futbolla alakasız birisi şu anda puan cetveline baksa iki takım için küme düşmeme mücadelesi veriyor zanneder. Çarşamba akşamı 2011-2012 sezonunun ilk golünü atarak ilk puanını Juventus karşısında elde eden Bologna, ligin yeni ekiplerinden Novara'ya deplasmanda 3-1 mağlup olunca Gasperini'yi kovup yerine Ranieri'yi getiren Inter'i kendi evinde ağırlayacak.
Ev sahibi Bologna'da Çarşamba günü sakatlanan kaleci Francois Gillet, Andrea Raggi, Simone Loria, Cherubin ve Saphir Taider kesin olarak forma giyemeyecek. Hafif sakatlığı bulunan Serie A fenomenlerinden Marco Di Vaio ise büyük bir aksilik olmazsa Inter karşısında ilk 11'de sahaya çıkacak. Inter'den co-owner yöntemi ile transfer edilen 21 yaşındaki genç oyuncu Rene Krhin de ilk kez eski takımına karşı mücadele edecek olmanın heyecanını yaşayacak.
Inter'in sakatlıklar ordusu ise yavaş yavaş iyileşmeye başladı. Bu hafta takımla birlikte idmanlara çıkan Ivan Cordoba'nın kadroda olma ihtimalleri varken Sneijder ve Stankoviç'in durumu şüpheli ayrıca Maicon, Motta ve Poli ise kesin olarak Bologna deplasmanında forma giyemeyecek olan isimler. Ayrıca Novara maçında kırmızı kart gören defans oyuncusu Ranocchia da bu hafta dinlenecek.
Teknik direktör değişikliklerinin takımlar üzerinde pozitif etkisi yadsınamaz bir gerçek ve bana göre kötü bir hoca olsa bile Ranieri'nin emanetçi pozisyonu genelde ilk hamlelerini olumlu vermiştir. Bologna'ya karşı oynadığı son 9 maçta 8 galibiyet elde eden Inter, kan değişikliğinin ardından haftalardır aradığı galibiyete bu sefer ulaşabilir.
AC MİLAN - CESENA :
Luca Antonini, Daniele Bonera, Philippe Mexes, Massimo Ambrosini, Ivan Gennaro Gattuso, Matthieu Flamini, Zlatan Ibrahimovic, Robinho ve Kevin-Prince Boateng ile 9 kişilik sakatlar kadrosunu oluşturan Milan'da bu kervana Pato da katılınca 10 numara Brezilyalı oyuncuya teslim edilmiş oldu.
Allegri'nin elinde golcü olarak kalan isimler Şampiyonlar Ligi kadrosuna alınmayan Inzaghi, sezona sorunlu başlayan Cassano ve ilk golünü Çarşamba günü Udinese ağlarına gönderen 18 yaşındaki Stephan El Shaarawy. Ancak bütün bu eksikliklere rağmen ligde henüz puanla tanışamayan Cesena karşısında San Siro'da maçın tek favorisi var, o da ev sahibi Milan.
İki takım arasında göze batan ilginç notlar da yok değil. Milan ligde attığı 6 golün 5'ini ilk yarılarda bulurken, Cesena ise attığı 6 golün 4'ünü ikinci yarılarda buldu. Yani futbolseverlerin her iki yarıda da gol izleme şansı bir hayli yüksek.
NAPOLI - FIORENTINA
San Paolo'nun nasıl bir cehennem olduğunu anlatmaya pek gerek yok ve bu yangın yerinde Mor Menekşeleri sırtlama görevi Gilardino ile Miguel Britos'un yokluğunda Stevan Jovetic'in omuzlarında olacak. Fiorentina kendi evinde Parma'yı güzel futbol ve 3 puanla uğurlayıp moral depoladıktan sonra Avrupa hedefinde aslında ne kadar da inançlı olduğunu ligin başlarında herkese göstermiş oldu. Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden Napoli ise deplasmanda süpriz bir şekilde Chievo'ya tek golle boyun eğmenin şokunu yaşadı ve ligde birbirine yakın olan, Avrupa kupaları için de bu sene muhtemelen birbirleriyle kapışacak olan bu iki takımın ilk hedefi maçı kaybetmemek olacak.
Napoli 2007 yılında Serie A'ya çıktığından beri Fiorentina'nın San Paolo'da 1 galibiyeti, 1 beraberliği ve 2 mağlubiyeti var. Açıkçası bu haftanın sonucunu kestirmekte en zorlanılacak maç bu olacak ama sanırım rüzgar biraz Napoli'nin arkasından esecek gibi.
LAZIO - PALERMO :
Ligde şu zamana kadar galibiyet, beraberlik ve mağlubiyetlerin tadına varan Lazio'da hafta başında teknik direktör krizi yaşandı. Reja'nın kendisine gösterilen olağanüstü tepkilerden rahatsız olduğu ve görevine devam etmek istemediğini belirtmesine rağmen başkent ekibinin başkanı Lotito hocasına sahip çıkmış ve istifa düşüncesini aklından çıkartmasını istemişti.
Stefano Mauri, Giuseppe Biava, Stefan Radu ve Simone Del Nero'nun Palermo karşısında forma giyemeyeceği kesin. Lulic ve Konko ise ilk 11'e geri dönüş yapabilecek isimler olabilir fakat takımın yıldızlarından Stankevicius'un Cesena maçında aldığı darbeler oyuncunun canını bir hayli sıkmış durumda.
Ligin başlamasına 10 gün kala Pioli'yi kovup yerine alt yapıdan Mangia'yı getirip Inter karşısında 4-3'lük galibiyetle lige başlayan Palermo'nun yaşanılan olumsuzluklara rağmen ortaya koyduğu mücadele takdiri hakediyor. Sicilya cephesinde resmi olarak oynamayacağı açıklanan tek oyuncu Edgar Alvarez. Durumu maç saati belli olacak olan Cetto ve Acquah için oynayabilirler yorumu yapılabilir.
PARMA - ROMA :
İtalya'da ligin başlamasının üstünden 5 hafta geçmesine rağmen topun ağzına gelen hocalar Gasperini, Reja ve Luis Enrique olmuştu ve ilk kurban hafta içinde Gasperini olarak ilan edildi. Herhangi bir mucize olmazsa oltaya takılacak ikinci balık Roma teknik direktörü Luis Enrique olacaktır. Roma'da uzun süreli kalmak istiyorsanız taraftarlardan önce anlaşmanız gereken isim Totti'dir. İspanyol teknik adam daha destur demeden Totti'ye posta koymaya kalkınca önce Avrupa macerası son buldu ardından da ligde tozu dumana kattılar (!).
Kendisi ile ilgili yapılan eleştirilere cevap verirken Barcelona B Takımı'ndaki durumunu referans göstererek Roma'yı kıyaslaması zaten mantık olarak Luis Enrique'nin Roma macerasını bitirmiştir. En fazla 4-5 maç sonra da bu deneyimin resmi olarak son bulduğu açıklanacaktır.
Yıllardır yetersiz kadrolarla lige başlayan ve öyle devam eden Parma geleneğini bu sene de bozmayarak lige Juventus mağlubiyeti ile başlamasına rağmen 1 galibiyet almayı başarmışken Roma daha o günleri bile göremedi. Bu sezon Parma'nın attığı bütün gollerde imzası olan Giovinco cezasını tamamladı ve Stadio Tardini'de oynanacak bu kritik maçta forma giyecek. Roma'da ise çok büyük bir ihtimalle Lamela ve Stekelenburg kadroda olmayacak. Evet Roma'nın büyük sıkıntıları var ama başkent ekibi 8 Mayıs 2005 tarihinden beri Parma deplasmanında asla mağlup olmadı ve 14 gol atıp kalesinde sadece 3 gol gördü.
CATANIA - JUVENTUS :
Calciopoli skandalından sonra eski günlerine dönmesi bir hayli zaman alan Juventus, yıllardır özlemini duyduğu şampiyonluğa kavuşmak için sezon başı 100 milyon euroya yakın harcama yaparak ciddi transferler yaptı ve sezona 4-1'lik Parma galibiyeti ile başlayarak bu yarışta sonuna kadar varım mesajını ilk haftadan iletmek istedi. Bologna ile hafta içinde yeni yapılan stadında 1-1 berabere kalarak süpriz bir puan kaybı yaşayan Bianconeriler moral bozukluğunu atlatmak için Catania deplasmanından 3 puan ile çıkmak zorunda. Eljero Elia, Arturo Vidal ve Marcelo Estigarribia'nın da hazır durumu gelmelerinin ardından Conte'nin kadro derinliği kendisini tatmin edecek kıvama gelmiş durumda.
Eski Roma efsanesi Vincenzo Montella'nın çalıştırdığı Catania'da eski Juventus oyuncusu Legrottaglie ve Cristian Llama sakatlıkları nedeniyle bu önemli maçta forma giyemeyecekler. İlk 3 maçta istikrarsız bir görüntü çizen ve her skorun tadına varan Sicilya temsilcisinin açıkçası bu maçı kazanma ihtimali bir hayli düşük. Hele ki Juventus'un 1964 yılından beri bu deplasmanda kaybetmiyor olması ev sahibi ekibi için bir hayli can sıkıcı.
Çanlar Çalıyor
Gönderen
kutay
zaman:
19:20
23 Eylül 2011 Cuma
Etiketler:
as roma,
Siena
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
İtalya'da resmi maç kazanamayan takımlardan biri Roma. Diğeri İnter. Inter Gasperini'yi gönderip Roma eski teknik direktörü Ranieri'yi getiriken, Roma, Avrupa Ligi fiyaskosuna, ligi de ekledi.
Roma, Cagliari'ye yenilerek Serie A'ya başlamıştı. Ardından diğer kötü İnter karşısında alınan beraberlik. Dün Olimpico'da lige bu sene yeniden yükselen Siena karşısında beraberlik.
Oysa herşey güzel başlamıştı. İlk golü Roma atmıştı. Fakat 2 dakika daha sabredemediler. 88'de stoper Vitiello attı, puanlar paylaşıldı.
Gennaro Depp
Gönderen
kutay
zaman:
17:31
22 Eylül 2011 Perşembe
Etiketler:
ac milan,
gattuso
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
San Siro Golcüsü
Gönderen
kutay
zaman:
16:29
Etiketler:
ac milan,
Di Natale,
Udinese
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Böyle adamlar için argoda başka bir sıfat kullanılır ama Jesus'u kızdırmayalım. Di Natele'nin San Siro'da Milan'a gol atması artık haber değeri taşımıyor.
Dün oynanan maçın 29.dakikasında takımını 1-0 öne geçirdi Di Natale. Maç 1-1 sona erdi, deplasmanda alınan 1 puanın aslan payı onda. Dün böyleydi, biraz geçmişi hatırlayalım;
Di Natale 2004-05'te Udinese'ye geliyor. İlk sezonunda San Siro'da 1 gol atıyor, maçı 3-1 Milan kazanıyor.
2005-2006 boş geçiyor.
2006-2007'da Udinese 3-2 kazanıyor. Di Natale takımının ikinci golünü atıyor.
2007-2008'de de boş geçiyor, bu boş geçtiği son sezon oluyor.
2008-2009'da Milan 5-1 yeniyor. Udinese'nin tek golü Di Natale'den.
2009-2010'da Milan 3-2 yeniyor, Di Natale tek gol atıyor. Bu sezonun ekstrası, Di Natale İnter'e ve Milan'a, hem içeride hem dışarıda, 4 maçta 4 gol atıyor.
2010-2011'de yani geçen sezon, San Siro'daki maç 4-4 bitiyor. 2 gol Di Natale'den.
Bu sene yine Di Natale.
8 sezonda 8 maç, toplam 7 gol.
4 senedir boş geçmiyor, 4 maçta 5 gol atıyor.
Fenerbahçe için Sinan Kaloğlu, Milan için Di Natale
Bu arada; Di Natale Napoli doğumlu, diyerek 4 gün önceki yazıya selam yollayalım.
Inter'in Yeni Hocası Claudio Ranieri
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
10:47
Etiketler:
Futbol,
inter,
Serie A,
Teknik Direktörler,
Transferler
1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Carlo Ancelotti, Luis Figo, Flores ve malesef Ranieri Inter'in yeni teknik direktör adayları olurken aradan seçilen isim ''Looser Ranieri'' oldu. En sonda söylemem gerekeni baştan söylemem gerekirse, bu kadar başarısız bir adamın muhtemelen menajeri o kadar iyi ki adam her zaman potansiyeli yüksek takımları çalıştırma imkanı bulabiliyor.
Massimo Moratti, Novara yenilgisin ardından ilk teklifi Milano'nun diğer ekibi Milan ile büyük başarılara imza atan ve Chelsea ile İngiltere'de lig şampiyonluğu da yaşamış olan Carlo Ancelotti'ye yaptı ancak İtalyan teknik adam başkandan hem en az 4 yıllık sözleşme talep etmiş hem de önüne kapı gibi bir sözleşme koyunca zaten maddi sıkıntıları bu sene bir hayli büyük olan Inter, geri adım atmak zorunda kalınca önünde diğer 3 isim kaldı.
Luis Figo, Mourinho döneminden beri üstünden çıkarmadığı takım elbiseleri ile önümüzdeki yıllarda bir gün çok büyük bir ihtimalle Inter'de kritik bir görev yapacak ama böylesine büyük bir kaos ortamında Figo'yu çok seven Moratti, cenazeyi Portekizlinin üstüne bırakmak istemedi. Bir diğer aday olan Flores için belki de en büyük engel Forlan'dı. Atletico Madrid forması giyerken hocası Flores ile pek çok kez karşı karşıya gelen ve restleşen Forlan'ın varlığı Flores'in gelmesi halinde İtalyan basını için müthiş bir malzeme olacaktı.
Bütün bu karmaşanın ardından beliren isim son kupasını 1996 yılında kazanan ve kariyerinde daha önce 11 takım çalıştıran Yılmaz Vural, pardon (!) Claudio Ranieri oldu. Kendisini asla başarılı bulmayan birisi olarak Inter'de yeni gelmesinin etkisiyle muhakkak bir kıpırdanma yaşatır ama asla uzun vadeli olarak güvenilecek ve planlama yapılacak bir isim değildir. Muhtemelen Moratti de kısa sürede çamura saplanan takımının düze çıkması için acele bir karar vermek zorundaydı ve buna göre davrandı. Eğer onunla uzun süre çalışmak istiyorsa aklına Chelsea örneğini getirmek zorunda. İngilizler kendisine çok güvenmiş ve ona tam 4 sene ayırmıştı peki ya sonuç ?
Serie A'nın İlk Kurbanı : Gian Piero GASPERİNİ
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
14:08
21 Eylül 2011 Çarşamba
Etiketler:
Futbol,
inter,
Serie A,
Teknik Direktörler
4
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Inter'den gelen son dakika teklifi ile kafası öyle karışmış olacak ki hiç düşünmeden teklifi kabul eden Gian Piero Gasperini'nin Inter macerası beklenildiği gibi oldukça kısa sürdü. Yıllardır üçlü savunmanın en önemli temsilcilerinden olan ve en son Genoa'da peşi sıra satılan kilit oyuncularına rağmen bu sistemi benimsetmeyi başaran Gasperini, Inter'in başında çıktığı 5 resmi maçta 4 mağlubiyet ve 1 beraberlik elde ederek 53 yaşında ayağına gelen büyük takım çalıştırma fırsatını yakaladı ama gerisini getiremedi.
Halbuki Genoa'da her şey tamamen ona aitti ve kırmızı mavililerin başkanı Enrico Preziosi ona Genoa'nın Alex Ferguson'u diyordu ancak 24 Haziran 2011 tarihinde Inter'e imza atarak deneme turuna çıkıp bunu sürekli hale getirmek isteyen Gasperini, 15-20 yıldır dörtlü savunma ile oynayan ve öncelikli felsefesi savunma olan bir takıma üçlü savunmayı benimsetmek için önünde çok fazla zamanı olmadığını ya tahmin edemedi ya da her şeye rağmen ben bu işe varım dedi.
Sakin ve uysal gibi görünen ama en ufak bir düşüş anında takımın sahibi olarak bu işe müdahale etmeyi seven Massimo Moratti karşısında alınan sonuçlardan ötürü eli asla kuvvetli olmadı. Gasperini Inter için görev yaptığı süre boyunca tek bir galibiyet bile elde edemeyen teknik direktör olarak tarih boyuna anılacak ve bu yüzden aslında kimse Moratti'yi Gasperini'yi kovduğu için yargılayamaz. Evet Gasperini'nin kovulması için çok fazla geçerli neden vardı ama adama sorarlar Gasperini'yi getirirken aklın neredeydi ?
Rakiplerin Yeni İlacı : Inter ...
Bir zamanlar Inter'in galibiyetlerini büyük şevkle yazan ben, artık sıradanlaşan Inter mağlubiyetlerini yazarken zorlanmamaya başladım bunun için Nerazzurrilere teşekkürü borç bilmek lazım aslında. Büyük bir krizle Serie A'ya merhaba diyen Inter, bu aralar kendisiyle karşılaşan takımlar için adeta cennetten bir çiçek gibi. Serie A'da son maçını 3 Haziran 1956 yılında Torino'ya karşı oynayan Novara, Inter'i Meggiorini ve Rigoni'nin attığı gollerle 3-1 mağlup ederek bombayı Moratti'nin kucağına teslim etti.
Oynadığı 4 resmi maçta sadece 1 puan elde edebilen Inter'de teknik direktör Gasperini bu maç için tekrar 3-4-3 şeklinde takımı sahaya sürerken Chivu'nun geri dönmesi, Sneijder'in orta sahanın iyice merkezine alınması ve forvet hattının ilk kez Milito, Castaignos, Forlan üçlüsünden oluşması Milano temsilcisinin yaptığı yeni değişikliklerdi.
İkinci yarıda Gasperini yine geri adım atmadı ve B planının 3-5-2 olduğunu Forlan ve Castaignos'u çıkartıp Obi ve Pazzini'yi oyuna alarak herkese gösterdi ama sonuç yine değişmedi ve Inter ligin yeni ekibi Novara'ya mağlup olarak dip tarafa doğru engellenemez düşüşünü devam ettirdi. Geçtiğimiz maçta 756. maçına çıkarak Inter'in efsanesi Bergomi'nin rekorunu egale eden il Capitano Javier Zanetti, dün akşam da sahaya çıkarak Inter formasını 757. kez giymiş oldu ve Nerazzurrilerin tarihinde en çok forma giyen oyuncu ünvanını ele geçirerek tarihe adını altın harflerle kazımış oldu.
Geçtiğimiz günlerde başkan Massimo Moratti, takımın kötü durumunun geçeceğine ve Gasperini'nin arkasında olduğunu söylemişti ki dün gece yaptığı açıklamada radikal kararlar almak zorunda olduğunu ifade ederek ülkemizdeki kulüp başkanlarına adeta gönderme yaptı. Ben sezon başında Gasperini'ye en fazla 8 hafta şans vermiştim ama İtalyan teknik adam süreci hızlandırmak da gerçekten çok inatçı !
Edy Reja Pes Etti
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
09:03
20 Eylül 2011 Salı
Etiketler:
Futbol,
Lazio,
Serie A,
Teknik Direktörler
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
İtalya'da herkes ilk feda edilecek teknik direktörün Gasperini olmasını beklerken kendini ilk feda eden isim Lazio'nun teknik direktörü Edy (Edoardo) Reja oldu. Hafta sonu Lazio'nun kendi evinde Genoa'ya 2-1 mağlup olmasının ardından taraftarlar tarafından büyük tepkilere maruz kalan 65 yaşındaki İtalyan teknik adam geçtiğimiz sezon takımı devralmış ve kulübün yaşadığı bütün zoruluklara rağmen Lazio'nun derin bir nefes almasını sağlamıştı.
Lazio kulübü başkanı Claudio Lotito ile dün akşam saatlerinde bir araya gelen Reja, kendisine karşı aşırıya kaçan bu tepkilere bir anlam veremediğini, taraftarların kendisini sevmediğini ve bu ortamda çalışamayacağını dile getirerek istifasını verdiğini ancak bu talebi kesinlikle kabul etmediğini, sorunları aşacaklarına inandığını açıklayan başkan Lotito, ilk işinin bütün oyuncuları ve teknik ekibi bir araya getirerek toplantı yapacaklarını açıklasa da Reja'nın bugün yapması beklenen basın toplantısında nihai kararını açıklayacağı belirtiliyor.
13 yıl aradan sonra hattrick
Gönderen
Unknown
zaman:
10:10
19 Eylül 2011 Pazartesi
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Seria A'da haftanın en önemli mücadelesinde Napoli San Paolo'da, Milan'ı 3-1 geçerek bu sezon şampiyonluğu kazanabileceğini kanıtladı. (En azından bana.) Karşılaşmayı izleyemedim ama özetten baktığım kadarı ile orta sahaların kaybolduğu bir maç olmuş. 90 dakikanın yıldızı ise Cavani, maçı hattrick yaparak tamamlamış. El Matador neye vurduysa gol yapmış. Milan adına Aquilani'nın performansı sevindirici. Kafa golü her ne kadar da muhteşem olsa da mağlubiyetin gölgesinde kalacaktır.
Benim asıl değinmek istediğim, Rossonerilere hattrick yapan son futbolcu Gabriel Amar Batistuta. "Batigol"ünkü biraz daha görkemliydi tabii ki. Sonuçta golleri San Siro'da kaydetmişti. Her hafta bir futbolcu çıkıp Milan'a üç gol sıralamıyor. (Keşke her hafta çıksa) Bu vesile ile dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi forvetlerinden biri olan Batigol'ü hatırlayalım istedim. Hikayeleri de benzer yönde ilerliyor bu iki golcünün. Umarım sonları benzemez de Cavani hep Napoli'de kalır, peşinden koştuğu hayalini sevdiği takımda gerçekleştirir.
Not: Sezon sonunda Scudetto Milan olurken Fiorentina da Seria A'yı 3. bitirdi. Artemio Franchi'deki rövanş ise 0-0 tamamlandı.
Napoli - Milan / 1985-1990
Gönderen
kutay
zaman:
10:27
18 Eylül 2011 Pazar
Etiketler:
ac milan,
maradona,
Napoli
1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Eğer aynı şehirden olmayan iki takım arasında az veya çok bir rekabet varsa bu sadece toplumsal düşmanlıklarla ilgili değildir. Bunun yeşil sahada yaşanmış bir geçmişi illa vardır.
Birazdan anlatacaklarımızın sosyopolitik ve toplumsal nedenleri vardır ama saha içinde de birşeyler yaşanmıştır ve eğer saha içinde bir rekabet olmasa bu rekabet büyümezdi. Yani ne olursa olsun, bir rekabet için iki takımın bir zamanlar aynı hedefler için mücadele etmiş olması gerekir. Mesela Türkiye'ye baktığımız zaman Trabzonspor'un İstanbul kulüpleri arasından Fenerbahçe ile daha gergin bir rekabete girişmesi, şampiyonluk mücadelelerinde birbirlerine daha fazla rakip olmasındandır. Bu sıkıcı giriş bölümünü geçelim, ana konuya dönelim.
Bu akşam Napoli ile Milan oynuyor. Bu, 1980'lerin sonundan Serie A'ya miras kalan bir rekabettir.
Herkesin malumu olan cümle; zengin ve güçlü İtalyanlar tarafından ezik bırakılan güneyin başarısız takımı Napoli'nin çehresi ve talihi 1984 yazında değişir. Maradona, Napoli'ye gelir ve güneyliler artık şampiyonluğa oynayan bir takım olur.
Keza, 1987 baharında, yani Maradona'nın efsane olduğu Dünya Kupası'ndan birkaç ay sonra Napoli artık Scudetto'yu kazanan bir takımdır. Bir zamanların yetersiz, hedefsiz, zayıf güney takımı, artık "şampiyon" sıfatına sahipti. Bu şampiyonlukta Napoli'nin çekiştiği takım Platini'nin Juventus'uydu.
Kuzeyli, Torinolu Juventus şampiyon ama o sıralar sessiz ve derinden gelen, şampiyonluk yarışlarına hasret bir Milan da var. Yeni bir oluşum. Başkan Berlusconi, teknik direktör Sacchi, 3 Hollandalı, Maldini, Ancelotti, Baresi gibi İtalyanlar..
Keza bir sezon sonra Milan, son şampiyon Napoli'nin 3 puan önünde şampiyon olur. 1989'da ise Napoli, iki Milanolu'nun arasında kalır. Inter şampiyon olur, Milan 3.sırada yer alır. Napoli ile Milan, Inter'in arayı açmasından sonra ikincilik için çekişir. İkinci Napoli olur. Fakat kırmızı siyahlı takımın İtalya topraklarına getirdiği bir Avrupa Kupası olur.
1989-90 sezonunda, yani Napoli ile Milan'ın hem Serie A'da hem İtalya Kupası yarı finalinde karşılaştığı sezonda iki takım arasındaki rekabet had safhaya dayanır. Sahada filizlenen rekabet, kuzey-güney ayrımından beslenen cümlelerle de doruğa ulaşır, ilgi çeker.
Ve işte bu günlerde, Napoli yine bir kuzey deplasmanına gider. Rakip, Milanolular kadar güçlü olmasa da, güneylileri sevmeme konusunda (ya da Napoli'yi diyelim sadece) onlarla yarışabilecek Atalanta'dır. Yukarıdaki video işte bu maça aittir.
Atalanta - Napoli maçı sert başlar ve öyle devam eder. Sahadaki sertlik kısır bir futbola sebep olur ve maç 0-0 sona erer. Tribündeki sertlik ise bir çok olaya gebe olur. Napoli stoperlerinden Alemao'nun kafasına bir bozuk para gelir ve oyundan çıkmak zorunda kalır. Bu arada, dip not olarak Alemao yerine oyuna giren isim de genç Gianfranco Zola'dır.
Yazının başında verdiğimiz Trabzonspor-Fenerbahçe örneğinden yola çıkarsak, Otto Bariç'in sırtına taş gelen maça çok benzer.
Fakat daha sonra yaşanan gelişmeler Napoli'nin kaybettiği puanı geri almasını sağlar. Tahkim Kurulu Napoli'yi hükmen 2-0 galip ilan eder. Bu andan itibaren bu iki takım arasında yaşananlara Milan da ortak olur.
Şu an İtalya'nın başbakanı olan, o yıllarda Kuzey'in iyi iş adamlarından biri olan ve Milan'ın başında bulunan Berlusconi ise çok ilginç bir iddia ortaya atar: Alemao numara yaptı.
Yıllarca Kuzeyliler tarafından numaracı ve hilebaz olarak adlandıran güneyliler için bu yeni bir şey değildi. Ama yıllarca kendilerini aldatılmayacak kadar akıllı gören kuzeyliler için (çünkü her zaman üstün olan taraf onlardı ve akıllı olmasalar üstün olmazlardı) bu yeni bir şeydi. Ve aslında baş sorumlu güneyliler değil, 1986 yılında İngilizler'e yaptığı gibi oyuna hile sokan Arjantinliydi.
Kısacası 1985-1990 arası Napoli - Milan gerginliğinin zirve yaptığı dönemdir. Nedeni ise sadece kuzey-güney ayrımı değil, iki takımın da güçlü ve hedeflerinin ortak olmasından kaynaklanır.
Bunu rekabeti yaratan baş aktör ise tabi ki kuzeye meydan okuyan Maradona'dır. Alttaki video biraz daha değişiktir
1990 Dünya Kupası finali. Aslından hepimizin bildiği hikayeler. Arjantin, Napoli'de İtalya'yı yenerken San Paolo tribünleri kendi ülkelerinden çok, kendilerine 1 ay önce Scudetto hediye eden Arjantinli'yi destekliyordu. Bunun Roma'ya ve Milano'ya yansıması sert oldu.
Roma'daki final maçında tribünleri dolduran onbinler Arjantin Milli Marşı'nı duyunca ıslıklamaya başlar. Bu aslında Arjantin için yapılan bir protesto değildi. Güney'in askeri, komutanı, lideri olan bir adama duydukları nefretti. Fakat aynı nefreti o Arjantinli de taşıyordu.
Maradona'nın Dünya futbolunun zirvesinde yer aldığı son maçta yaşadığı duygusal patlamalar bu dakikada başlar. Videoda iyice görülür. Maradona milli marşını ıslıklayan Romalılar'a Hijos de Puta yani orospu çocukları der. Yaşananlar sanki bir film karesi gibidir, tüyleri diken diken eden bir sahne. Şakın futbolcular, sinirli bir kaptan, gergin tribünler, ıslıklar, milli marşlar ve hiçbir şey olmamış gibi devam eden Almanlar. Carlos Bilardo'nun şaşkın bakışları aslında birçok kişinin surat ifadesinin yansımasıdır.
Maradona duygusal yoğunluğunu maçın sonunda ağlayarak taçlandırır. Bu da aslında İlyas Salman'ın Ya ya ya şa şa şa filmine benzer. Kimsenin ilk başlarda çok da ciddiye almadığı genç zamanla zirveye çıkar. Bir topluluğun sesi olur. Diğerleriyle çarpışır. Bugün efsane olarak adlandırılmasında en büyük katkıyı veren Napoli'de, evinde, sahasında, kendi mahallesinde diğerlerini yener.
Son büyük maçı olduğunu bilmeden final maçına çıkar. Roma'da, bir imparatorluğun başkentinde, kuzey birliğinin kalesinde, diğerlerinin sahasında. Ve kaybeder. Maçın başında titreyerek orospu çocukları der, maçın sonunda ağlayarak sahayı terk eder.
Ve aslında o gün sadece Maradona'nın kazandığı kupalar değil, Güney-Kuzey / Napoli-Milan rekabeti de sona erer. Ve rakipsiz, tehditsiz kalan Milan, sadece İtalya'da değil, Avrupa'daki hakimiyet kurmaya başlar.
Napoli - Milan maçları, bugün artık bu kadar gergin değil. Çünkü Maradona gibi karakterler yok. Napoli de zirveden uzak. Ama yavaş yavaş yukarıya tırmanıyor güneyliler. Belki 2-3 sene sonra yeniden bir kıvılcım kopar. Bu akşam bu maçta ve ya sezon sonunda bunun başlangıçlarını görebiliriz.
Ne yaptın sen hoca!
Gönderen
yuki the zorba
zaman:
04:39
Etiketler:
as roma,
inter,
Serie A
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Bugün maçı beklerken yazdıklarımın bir kısmının üzerini çok hızlı şekilde çizdim ilk düdükten sonra... Sneijder son dönemde oynadığından farklı bir rolde ve paylaşımcı, taraftar da Trabzonspor maçının aksine deli gibi istekli başlamıştı maça... Tamam, belki sadece 35-40 bin kişi vardı tribünde, standart Roma randevularının aksine; fakat bugün şehre yağan yağmuru düşününce her bir bireyin kıymeti beşle onla katlanmalı...
Yağmuru tek cümleyle anlatmak imkansız, ama kısa keseyim; bugün Milano'da elverişli bir çukur olsaydı muhtemelen bir Küçükçekmece Gölü elde edebilirdik; şehre öyle bir şey yağdı işte... Trabzon maçında zemin sürekli azizlik yaptığından maçın da kötü sahada oynanacağını düşünüyordum, yanılmışım... Yağmur zemine iyi gelmişti.
Maçtan önce tribünlerde Moratti ve futbolculara sitem vardı. Açılan pankartlarda Moratti'ye seslenen taraftar "Gasperini'yi getirip, ona dörtlü savunma oynatmasını tavsiye etmek de ne demek??" mesajı iletirken ve Gasperini'yi koruma altına alırken, futbolculara da "Ne grevi? Biz aç kalmamak için, siz servetiniz için"diyerek ağır bir tepki verdiler... İtalya gibi AB ortalamasının altında ortalama ücret ödenen ve grev kültürü güçlü olan bir ülkede futbolcu grevi "küstahlık" olarak algılanıyor. Tabii taraftar her futbolcunun büyük servet karşılığı oynamadığını da unutmamalı.
Yağmur, Sneijder ve Forlan etkisi Inter'i isteklendirdiyse de ilk tehlikeli atak Roma'dan geldi. Özellikle rakip baskının arttığı dakikalarda üçlü savunma oynayan takım ziyade beşli savunma oynamaya başladı. Önlerinde il Capitano, Sneijder ve Cambiasso olan beşli blok Forlan ve Milito'dan bir hayli kopuktu. Nagatomo'nun Zanetti'den kuvvet alarak yaptığı zorlamaları ve bindirmeleri ve Obi'nin zaman zaman parlamaları takıma hareket kazandırdıysa da çok etkili olmadı. Sanırım ilk yarıdaki tek gerçek pozisyon da Sneijder'in yine sağdan bindiren Nagatomo'yu görmesi ve onun da topu dışarı vurması oldu... Skatelenburg'un sakatlığını tribünden gözlemleyemedim. Dışarı sedyeyle çıkarken alkışlandı fakat bilincinin kapandığını anlayamadım... Onun sakatlığı sonrası oyunun temposu ilk 20 dakikaya göre daha düşüktü.
İkinci yarı Inter berbat başladı. Tıpkı Trabzonspor maçında olduğu gibi devre başından itibaren rakip sahaya topu geçirmekte zorlandılar ve defalarca kale vuruşlarında problem yaşadılar. Maicon'un yokluğunda topu ileri çıkarmakta zorlanmaları normal belki ama gerideki üçlü kaleci Cesar'la birlikte her topta büyük panik yaşadı ve bu seviyedeki bir takıma yakışmayacak hatalar yaptı... Özellikle sakatlıktan çıkan Samuel ve Julio Cesar toplu oyunda çok zayıf göründüler...
Inter kale vuruşu ve ceza sahası bölgesinde topu oyuna sokamadığı için ikinci yarının toplamda 25 dakikasını mahkum oynadı. Hiç bir baskı yokken dahi yapılan hatalar forvetlerin de top almak için kendilerini normalden fazla yormalarına yol açtı ve beklenen değişiklik geldi... Milito çıktı ve Zarate girdi. En azından topu taşıyacak ve Forlan'a getirecek bir oyuncu girmişti. Zarate etkili de oldu... Milito oyundan çıkmayı ikinci yarının başlarında kale önünde bomboş dışarı vurduğu kafayla hak etmişti zaten! Zarate ayağına gelen her topu olumlu kullandı, golsüz biten maçta iyi not aldı. Ancak bu defa da Forlan yorulmuştu... İşte o an olanlar oldu... Hoca Forlan'ı kenara alırken oyuna Muntari'yi soktu!!! Öyle ki, yedeklerde en son okunan isim olan Muntari'nin 18'deki varlığı zaten seyirciyi şok etmişti; üzerine hocanın ikinci gerçek golcüsünü de çıkarıp Muntari'yi alması ve neredeyse 0-0'a yatması taraftarı çileden çıkarıverdi... Oradan itibaren de Gasperini tepki almaya başladı. Bu maçtan da muhtemelen yırtacakken hocanın adeta kendi ayağına sıkmasıyla tepkiler yön değiştirdi!!
Son on dakikada ise Inter'in özellikle Zarate ve Sneijder odaklı müthiş baskısı vardı. İmkanınız olursa Sneijder'in maçın sonunda sağ kanattan yarattığı akını izlemenizi tavsiye ederim. Sonucunda penaltı da beklediği pozisyonda kazanma isteğini en güzel şekilde gözler önüne döktü...
Neticede iki takım da beraberlikle beraber yaralanmış şekilde sahayı terk ettiler. Roma maça beraberlik için çıkmıştı, onu da alıp gitii... İki takım da Şampiyonlar Ligi mücadelesi verdikleri dönemde bu beş puanı çok arayacaklardır...
Inter ve Roma Dertlerini Paylaştı
Dünyanın önemli liglerinde sezona berbat başlayan ilk 3 takımı sayın deseler sanırım büyük çoğunluğumuzun listesi Inter, Roma ve Arsenal'den oluşur. İşte bugün bu listede yer alan iki takımın karşılaşmasından gol sesi bile çıkmadı. Koskoca 90 dakika boyunca hem de derbi olmasına rağmen sahada yer alan oyunculardan sadece Inter'den Lucio, Roma'dan da Kjaer'in sarı kart görmesi dahi derbinin futbolcular üzerindeki tansiyonunun ne aşamada olduğunu gösteriyor bize.
Lige 3-4-3 ile başlayıp Şampiyonlar Ligi'nde Trabzonspor karşısında 4-2-3-1 oynayan Inter'in, bu maça da 3-5-2 ile çıkması nasıl bir karakter karmaşası yaşandığının en büyük kanıtı. Maçın en önemli olayı, büyük kaptan Javier Zanetti'nin Inter forması ile 756. lig maçına çıkarak Inter efsanesi Giuseppe Bergomi'yi yakalaması. Maçı yerinde izleyen arkadaşımız Fevzi daha detayları bilgileri aktaracaktır bizlere.
Hangisi Kendini Kurtaracak?
Gönderen
yuki the zorba
zaman:
16:09
17 Eylül 2011 Cumartesi
Etiketler:
as roma,
inter,
Serie A
1 Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Bu akşam Inter ligin üçüncü, fakat efektif anlamda ikinci haftasında Roma karşısına Gasperini icin artık neredeyse "ya tamam, ya devam" maçına çıkacak! Normalde sezonun ortalarına doğru gelişmesi beklenen bu süreç taraftarin tepkisini Moratti'ye yöneltmesi nedeniyle alınacak kellenin adresini çoktan belli etti... Nitekim hepimiz biliyoruz ki şimdiden gelinen yerde, tek başına Etoo'nun varlığı takımı Trabzonspor ve Palermo karşısında futbol olmasa da en azından skor olarak daha iyi yerlere çekebilirdi...
İşin bu noktaya gelmesi patron Moratti'nin işini zora soktu. Etoo'yu "unuttursun" diye alınan Forlan'ın Şampiyonlar Ligi'nde oynayamayacağı ortaya çıkınca, kayıplar da üst üste gelince, Etoo'nun boşluğunda açılan delik daha da belirginleşti... Etoo gidince ve taraftar reaksiyon verince gitmek istediği konuşulan ve iyi bir nakit girdisi beklenen Sneijder'in EPL'e transferi de gerçekleşmedi.
Açıkçası kendi adıma bazı futbolcuların hareket etmesinin futbol takımlarının lehine sonuçlanacağını düşünürüm... Sneijder yıldızlarla dolu bir takımın en büyük yıldızına dönüşebiliyor; ama bugün yaş ortalaması tavana vurmuş, sahadaki en yetenekli futbolcusundan takım arkadaşlarını da oyuna sokmasını bekleyen bir takım için fazlasıyla bencil oynuyor... Maçın içindeki bencilliğini takım arkadaşlarından çok kendine güvenmesine bağlayabiliriz, haksız da sayılmaz... Fakat örneğin Trabzonspor maçında kazanılan çok sayıda frikiği olumsuz kullandığını, hava toplarında hiç de fena sayılmayacak üstünlüğü olan bu takımın potansiyelini kullanmasını engellediğini de söyleyebiliriz... Kanımca, takım başaramadıkça Sneijder daha fazla deneyecek ve görüntü o ki motivasyonunu da hızla kaybetmeye devam edecek...
Neticede Inter için hiç bir şey yolunda gitmiyor... Bugün de kazanılamazsa işler iyice sarpa saracak...
Roma tarafında da olumlu şeyler söylemek mümkün değil... Geçen hafta daha ziyade kazanacakmış gibi oynadıkları maçta geri düşüp on kişi kalınca kalan zamanı maçı kurtarmaya ayırdılar... Bu sefer ikinci gol geldi... Attıkları tek golün santrası bile yapılmayınca filelerden topu alıp santraya koşan takım Avrupa Ligi düş kırıklığı sonrası lige de çok kötü başlamış oldu... Yine de benim izlediğim kadarıyla, Inter'den daha ağır basıyorlar... Kazanamazlarsa basın Luis Enrique'ye yaşama hakkı tanımayacaktır...
Akşama Giuseppe Meazza'da kaç kişi olacağı da başka bir soru tabii... Trabzon maçına gelmeyen Inter taraftarı Totti'nin karşısında takımını yalnız bırakmak istemeyecektir... Onu da maça gidince göreceğiz artık...
İşin bu noktaya gelmesi patron Moratti'nin işini zora soktu. Etoo'yu "unuttursun" diye alınan Forlan'ın Şampiyonlar Ligi'nde oynayamayacağı ortaya çıkınca, kayıplar da üst üste gelince, Etoo'nun boşluğunda açılan delik daha da belirginleşti... Etoo gidince ve taraftar reaksiyon verince gitmek istediği konuşulan ve iyi bir nakit girdisi beklenen Sneijder'in EPL'e transferi de gerçekleşmedi.
Açıkçası kendi adıma bazı futbolcuların hareket etmesinin futbol takımlarının lehine sonuçlanacağını düşünürüm... Sneijder yıldızlarla dolu bir takımın en büyük yıldızına dönüşebiliyor; ama bugün yaş ortalaması tavana vurmuş, sahadaki en yetenekli futbolcusundan takım arkadaşlarını da oyuna sokmasını bekleyen bir takım için fazlasıyla bencil oynuyor... Maçın içindeki bencilliğini takım arkadaşlarından çok kendine güvenmesine bağlayabiliriz, haksız da sayılmaz... Fakat örneğin Trabzonspor maçında kazanılan çok sayıda frikiği olumsuz kullandığını, hava toplarında hiç de fena sayılmayacak üstünlüğü olan bu takımın potansiyelini kullanmasını engellediğini de söyleyebiliriz... Kanımca, takım başaramadıkça Sneijder daha fazla deneyecek ve görüntü o ki motivasyonunu da hızla kaybetmeye devam edecek...
Neticede Inter için hiç bir şey yolunda gitmiyor... Bugün de kazanılamazsa işler iyice sarpa saracak...
Roma tarafında da olumlu şeyler söylemek mümkün değil... Geçen hafta daha ziyade kazanacakmış gibi oynadıkları maçta geri düşüp on kişi kalınca kalan zamanı maçı kurtarmaya ayırdılar... Bu sefer ikinci gol geldi... Attıkları tek golün santrası bile yapılmayınca filelerden topu alıp santraya koşan takım Avrupa Ligi düş kırıklığı sonrası lige de çok kötü başlamış oldu... Yine de benim izlediğim kadarıyla, Inter'den daha ağır basıyorlar... Kazanamazlarsa basın Luis Enrique'ye yaşama hakkı tanımayacaktır...
Akşama Giuseppe Meazza'da kaç kişi olacağı da başka bir soru tabii... Trabzon maçına gelmeyen Inter taraftarı Totti'nin karşısında takımını yalnız bırakmak istemeyecektir... Onu da maça gidince göreceğiz artık...
Hatayı Yanlış Yerde Aramak
Gönderen
Totti
zaman:
12:42
15 Eylül 2011 Perşembe
Etiketler:
Futbol,
inter,
Şampiyonlar Ligi
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
İtalya'da sezonun ilk haftasını geride bırakmamıza rağmen, Inter'in Teknik Direktörü Gian Piero Gasperini'nin kulüpteki geleceği tartışılmakta. Arka arkaya alınan 3 mağlubiyet (Milan,Palermo,Trabzonspor) İtalyan teknik adamın üzerindeki baskıyı iyice arttırdı.
Inter'in son 7 yılına bakarsak; ilk 4 sezon, sonuca giden ama futbolu tatmin etmeyen Mancini dönemi, daha sonra 2 sezon, özellikle 2.si rüya gibi Mourinho dönemi, ve son olarak yarım sezon Benitez ile başlayıp ve yarım sezon Leonardo ile biten, çok kötü başlanıp, nispeten iyi biten bir sezon. Bu 7 sezonun da ortak noktası belli; 4'lü savunma !
Peki, Genoa'da harikalar yaratan, Mourinho'nun "benim İtalya'da olduğum dönemde en çekindiğim taktisyen" dediği Gasperini'nin yıllardır oynattığı sistem nedir? 3-4-3 !
Sizin elinizde iyi bir kadro ve bu kadronun iyi işlemesini sağlayan bir sistem varken, neden tercihinizi bu sisteme taban tabana zıt bir teknik direktörü göreve getirerek berbat edersiniz? Gasperini'yi başarılı ve saygın kılan sistem 3-4-3 ya da 3-4-1-2 dir. Inter hep savunma odaklıdır, Gasperini'nin felsefesi ise hücum etmek üzerinedir.
Son olarak Trabzonspor maçında, alınan 2 kötü sonucun ardından 4 lü savunmaya dönmek zorunda kaldı Inter. Aylarca takıma 3 lü savunmayı ezberletmeye çalış, sonra bildiğiniz herşeyi unutun, 4 lü savunmaya dönüyoruz diyin. Sonuç; sahada şuursuzca dolanan oyuncu topluluğu.
Gasperini ile Inter, yürümeyeceği baştan belli olan bir aşkı andırıyor. Birisi pop müzik dinlerken, diğeri klasik müzikten hoşlanan aşıkların orta yolu bulmaya çalışması gibi. Moratti gidip Gasperini'ye "sen ne yaptın?" demek yerine kendi kendine "ben ne yaptım?" demeli. Zira Gasperini'nin Tarkan'ın Beni Unutma şarkısında söylediği gibi "Beni neden sevdiğini hatırla ne olur!" demek hakkı var!
Milano'dan Türkler Geçti...
Gönderen
yuki the zorba
zaman:
02:42
Etiketler:
inter,
Şampiyonlar Ligi
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Trabzonspor'u ise uzun süredir Bilbao maçı hariç ciddi bir şekilde izlememiştim. Bilbao maçında izlediğim takım dirençli ve kolay kırılmaz bir görüntü verse de, Inter karşısında o oyunla tutunması mümkün görünmüyordu... Nitekim o oyun oynanmadı; takım sahaya 11 kişi tutundu ve hakem Trabzonspor'un talep ettiği seviyede adalet dağıtarak takımın deplasmanda ezilmesini engelledi. Yazının uzun olma riskini göze alarak Trabzon'u da sonraya atalım...
Maç öncesinde buraya gelecek gurbetçi sayısını kestirmeye çalıştım... Neresinden bakarsan bak, 3000 kişiden fazlasını beklemiyordum; fakat maçın sonunda fark ettim ki stadın neredeyse üçte biri Türk'tü! İtalyanlar alışkanlık gereği stadı derhal terk ederken biz binlerce Türk güney tribününü işgal eden Trabzonsporluların sevinçlerini izledik... Her ne kadar maç öncesi Trabzonspor tezahüratı yapan Fenerbahçe formalı Türkler gördümse de, benimle birlikte kırmızı tribünü boşaltan Fenerli arkadaşların Trabzonspor galibiyeti sonrası Inter'e serzenişlerine de tanık oldum... Onun ötesinde stadın etrafı ve içi iki senedir hiç görmediğim kadar tenha ve sessizdi. Curva Nord'un protestosundan haberdardım ancak stadın bu kadar boş olmasına taraftarın küskünlüğüne rağmen mana veremedim. Aşağıda karşıdaki turuncu tribünün ne kadar boş olduğu kolayca görülüyor...
Maça gelecek olursak... Inter tarafından bakınca geçen sene geldiğinden beri Pazzini'nin bu derece yalnız başına oynadığı başka bir maç hatırlamıyorum. Trabzon savunmasının arasında tamamen kaybolup gitti... Inter'in oynamaya çalıştığı 4-3-3'ün hem orta saha hem de hücum bacağında kara delikler mevcut... Öyle ki o kapanamayan delikleri onarmak için maçın sonunda geçen senenin kayıp çocuğu Coutinho'ya sarıldı Gasperini! Açıkçası Zarate'nin Milano'daki ilk maçında kendini gösterecek taraftar bulamadığından mı bilmem, berbat oynaması ve Sneijder'in one-man-show'unu takım zor durumdayken bir türlü sahaya koyamaması Pazzini'yi o ağır oyunuyla Glowacki ve Giray'ın kucağuna bırakıverdi... Bu üçlüye destek vermek için Obi tecrübesiz; Zanetti ve Cambiasso da fazla defansif kaldılar... Bu arada sanırım bu ikiliye söyleyecek söz yok; nitekim etraflarındaki dörtlü o kadar kötüydü ki Trabzonspor'un golü daha erken bulamamasının tek sebebi bu ikilinin boş alanları kapamak için yaptıkları koşulardı... Kafalarını savunmadan kaldırdıkları her anda da pozitif oynamaya çalıştılar... Geri dörtlüye ise söyleyecek pek bir şey yok, nitekim Nagatomo elinden geldiğince hücuma destek verdiyse de, Jonathan tecrübesizliğinin de etkisiyle Maicon'un bölgesinde fazlasıyla sırıttı... 4-3-3'ü maçın büyük bölümünde çık(a)mayan Nagatomo ve Jonathan'la oynayan Inter'in oyunu istediği gibi oynaması imkansızdı...
Aşağı ilk yarıda Inter'in ümidini duran toplara bağladığı dakikalarda kullandığı bir kornerde ceza sahasının görüntüsünü koydum... Bütün kornerleri hemen hemen aynı planda kullandı Inter ve hiç verim alamadı. Nitekim Trabzonspor kalesini 9 kişi + kaleci ile savunurken, Inter ceza sahasına 5 futbolcudan fazlasını göndermedi... Kornerlerin çoğuna 5 kişiyle giden Inter, devrenin ve maçın sonlarına giderken kornerlere 6. kişiyle girdiğinde bu defa Trabzonspor 10 kişiyle savunma yapmak durumunda kaldı... Açıkçası kontraatak tehdidini tamamen ortadan kaldıran ve ceza sahasına düşen topa vurma şansını artıran bu basit detayı bile değerlendiremeyen Gasperini tamamen paralize olmuş gibi görünüyor... Frikiklerden ise hiç bahsetmiyorum. Sneijder'in bu konuda sonsuz bir kredisi söz konusu takımda... Her ne kadar 3 sene öncesinde frikiklerin en iyisi olduğunu düşünsem de, son dönemde attığı/harcadığı frikiklerin son derece etkisiz olduğunu da söylemek zorundayım... Neticede, Inter duran toplardan bir şey çıkaramayınca; ikinci yarıda top yapmaya başlayan, savunmasını 20 metre ileri atan Trabzonspor'un derinliğini / konsantrasyonunu kaybettiği dakikalarda da iki defa Milito topu içeri sokamayınca maçın artık Inter'e dönmesi neredeyse imkansızlaştı, çünkü takımın pozisyon üretecek tek bir organizasyonu yoktu!
Öte yanda Trabzonspor oyunu hep kontrol altında tutmaya çalıştı... Yamaları henüz tutunmamış olduğundan oyuncuların ayakta durmakta zorlandıkları zemin iki takıma da problem çıkardı ama Trabzonspor tam Inter'i uyutmuşken ilk yarının ortasında zemin sebebiyle üst üste toplar kaybedince ister istemez maçı ve seyirciyi ateşlendirdi... O aralıktan gol yemeden çıkması önemli, nitekim geçen sene Inter çok kötü maçlarında bile bir anlık parlamalarda büyük yüzdeyle rakip kaleye topu sokmayı biliyordu... Etoo'suz Inter'in ısırganlığını kaybettiği doğru ama biraz şans biraz da Tolga derken o aralıktan çıkmayı başardı Trabzonspor... Açıkçası bu akşamki maçta resmen Lucescu izleri gördüm! Rakibi uyutan, maçı soğutan, yavaşlatan ve ayağa top oynayan takım; arkasından ikinci yarıyla birlikte istediğini almak için biraz daha agresifleşen ve gol bölgelerine yaklaşmak için de ayağa pas yapmaya devam eden bir takım... Colman'ın 20. dakikada Şampiyonlar Ligi acemiliğini atması, Zokora'nın tam bir lider gibi oynaması, Serkan'ın ve Giray'ın var oldukları kademenin bir üstü seviyede oyunları takımı topla oynayan, keyif veren bir takıma dönüştürdü... İlk yarıdaki Trabzonspor'un önemli bir fırsat kaçıracağını düşünürken, ikinci yarıda Milito'nun sokamadığı toplarla beraber takımın oyunun kontrolünü tamamen eline alması; sakin sakin pas yapması gerçekten inanılmazdı... Zokora'ya on üzerinden on, Colman'a dokuz... Bu maç efsane olacaksa bu ikilinin adı da hafızalara kazınmalı...
Ve elbette Tolga... Bazen kaleciler "ben bu maç gol yemeyeceğim" derler... İşte Tolga bu akşam sahaya bunu koydu... İlk yarının sonunda soyunma odasına 2 dakika kadar rötarla ve sekerek gidince korkuttu tabii, ama ikinci yarıya damgasını ilk yarıdakinden daha gösterişli şekilde vurdu... Fiziğini çok çok iyi kullanıyor, gelişiyor ve korkmuyor... Bu kalecinin buraya gelip bu oyunu oynayacağını bir kaç sene önce, hele o Galatasaray maçı sonrası söyleseler kim inanırdı? Bravo Tolga'ya... Bu maçın Zokora'yla beraber kahramanı oldu...
Trabzonspor'da Alanzinho topsuz koşularında özellikle maçın başında pas alamayınca çok kopuk kopuk oynadı. Zaten sürekliliği olmadığından iyice göze de battı... Colman ve Halil'in eksi puanları buradan..
Trabzonspor çok ciddi bir seyirci desteğiyle oynadı. Özellikle ilk yarıda takımı Avni Aker olmasa da Olimpiyat Stadı konforuna sokmayı basardılar... Geçen yıl Tottenham taraftarı etkileyici bir gösteri sunmustu, fakat Trabzonspor taraftarı ve gurbetçiler tartışmasız o performansı unutturdular...
Bir de detay... Maçı kimin anlattığını bilmeden hemen sağımdaki basın tribününe gözlerimi diktim, belki tanıdık birini görürüm diye... İlker Yasin'i görünce şaşırmadım ama Erman Toroğlu'nu gördüğümde Türk futbol seyircisi adına hayal kırıklığına uğradım... Umarım bu maçı zehir etmemişlerdir... Ayrıca ikilinin yancısı olarak Hikmet Karaman'ı görmek de iyi gelmedi tabii...
Yazacak çok şey, yazmak için çok az zaman var... Grupta Trabzonspor'un işinin hala zor olduğunu düşünüyorum ama bu adım çok kıymetli... Inter'in Forlan ve Maicon olmadan gruptan çıkacağını sanmıyorum. Ligde ise Milan, Juventus ve Napoli'nin yanında Lazio ve hatta Roma'nın bile gerisinde olduklarını söylemek mümkün... Çok zor bir sezon olacak...
Son kalemde bu görüntüyü saklamak isteyenler için çektiğim skorbord fotoğrafını paylaşayım... Manchester'da kazandığımızda skorbordu bir türlü çekmeyen fotoğraf makinamı kırmak istemiştim... Kaleyi bulan tek şutuyla, ama sıkı futboluyla maçı kazanan Trabzonspor, sezonu zora sokan Gasperini ve Inter...
Aşağı ilk yarıda Inter'in ümidini duran toplara bağladığı dakikalarda kullandığı bir kornerde ceza sahasının görüntüsünü koydum... Bütün kornerleri hemen hemen aynı planda kullandı Inter ve hiç verim alamadı. Nitekim Trabzonspor kalesini 9 kişi + kaleci ile savunurken, Inter ceza sahasına 5 futbolcudan fazlasını göndermedi... Kornerlerin çoğuna 5 kişiyle giden Inter, devrenin ve maçın sonlarına giderken kornerlere 6. kişiyle girdiğinde bu defa Trabzonspor 10 kişiyle savunma yapmak durumunda kaldı... Açıkçası kontraatak tehdidini tamamen ortadan kaldıran ve ceza sahasına düşen topa vurma şansını artıran bu basit detayı bile değerlendiremeyen Gasperini tamamen paralize olmuş gibi görünüyor... Frikiklerden ise hiç bahsetmiyorum. Sneijder'in bu konuda sonsuz bir kredisi söz konusu takımda... Her ne kadar 3 sene öncesinde frikiklerin en iyisi olduğunu düşünsem de, son dönemde attığı/harcadığı frikiklerin son derece etkisiz olduğunu da söylemek zorundayım... Neticede, Inter duran toplardan bir şey çıkaramayınca; ikinci yarıda top yapmaya başlayan, savunmasını 20 metre ileri atan Trabzonspor'un derinliğini / konsantrasyonunu kaybettiği dakikalarda da iki defa Milito topu içeri sokamayınca maçın artık Inter'e dönmesi neredeyse imkansızlaştı, çünkü takımın pozisyon üretecek tek bir organizasyonu yoktu!
Öte yanda Trabzonspor oyunu hep kontrol altında tutmaya çalıştı... Yamaları henüz tutunmamış olduğundan oyuncuların ayakta durmakta zorlandıkları zemin iki takıma da problem çıkardı ama Trabzonspor tam Inter'i uyutmuşken ilk yarının ortasında zemin sebebiyle üst üste toplar kaybedince ister istemez maçı ve seyirciyi ateşlendirdi... O aralıktan gol yemeden çıkması önemli, nitekim geçen sene Inter çok kötü maçlarında bile bir anlık parlamalarda büyük yüzdeyle rakip kaleye topu sokmayı biliyordu... Etoo'suz Inter'in ısırganlığını kaybettiği doğru ama biraz şans biraz da Tolga derken o aralıktan çıkmayı başardı Trabzonspor... Açıkçası bu akşamki maçta resmen Lucescu izleri gördüm! Rakibi uyutan, maçı soğutan, yavaşlatan ve ayağa top oynayan takım; arkasından ikinci yarıyla birlikte istediğini almak için biraz daha agresifleşen ve gol bölgelerine yaklaşmak için de ayağa pas yapmaya devam eden bir takım... Colman'ın 20. dakikada Şampiyonlar Ligi acemiliğini atması, Zokora'nın tam bir lider gibi oynaması, Serkan'ın ve Giray'ın var oldukları kademenin bir üstü seviyede oyunları takımı topla oynayan, keyif veren bir takıma dönüştürdü... İlk yarıdaki Trabzonspor'un önemli bir fırsat kaçıracağını düşünürken, ikinci yarıda Milito'nun sokamadığı toplarla beraber takımın oyunun kontrolünü tamamen eline alması; sakin sakin pas yapması gerçekten inanılmazdı... Zokora'ya on üzerinden on, Colman'a dokuz... Bu maç efsane olacaksa bu ikilinin adı da hafızalara kazınmalı...
Ve elbette Tolga... Bazen kaleciler "ben bu maç gol yemeyeceğim" derler... İşte Tolga bu akşam sahaya bunu koydu... İlk yarının sonunda soyunma odasına 2 dakika kadar rötarla ve sekerek gidince korkuttu tabii, ama ikinci yarıya damgasını ilk yarıdakinden daha gösterişli şekilde vurdu... Fiziğini çok çok iyi kullanıyor, gelişiyor ve korkmuyor... Bu kalecinin buraya gelip bu oyunu oynayacağını bir kaç sene önce, hele o Galatasaray maçı sonrası söyleseler kim inanırdı? Bravo Tolga'ya... Bu maçın Zokora'yla beraber kahramanı oldu...
Trabzonspor'da Alanzinho topsuz koşularında özellikle maçın başında pas alamayınca çok kopuk kopuk oynadı. Zaten sürekliliği olmadığından iyice göze de battı... Colman ve Halil'in eksi puanları buradan..
Trabzonspor çok ciddi bir seyirci desteğiyle oynadı. Özellikle ilk yarıda takımı Avni Aker olmasa da Olimpiyat Stadı konforuna sokmayı basardılar... Geçen yıl Tottenham taraftarı etkileyici bir gösteri sunmustu, fakat Trabzonspor taraftarı ve gurbetçiler tartışmasız o performansı unutturdular...
Bir de detay... Maçı kimin anlattığını bilmeden hemen sağımdaki basın tribününe gözlerimi diktim, belki tanıdık birini görürüm diye... İlker Yasin'i görünce şaşırmadım ama Erman Toroğlu'nu gördüğümde Türk futbol seyircisi adına hayal kırıklığına uğradım... Umarım bu maçı zehir etmemişlerdir... Ayrıca ikilinin yancısı olarak Hikmet Karaman'ı görmek de iyi gelmedi tabii...
Yazacak çok şey, yazmak için çok az zaman var... Grupta Trabzonspor'un işinin hala zor olduğunu düşünüyorum ama bu adım çok kıymetli... Inter'in Forlan ve Maicon olmadan gruptan çıkacağını sanmıyorum. Ligde ise Milan, Juventus ve Napoli'nin yanında Lazio ve hatta Roma'nın bile gerisinde olduklarını söylemek mümkün... Çok zor bir sezon olacak...
Son kalemde bu görüntüyü saklamak isteyenler için çektiğim skorbord fotoğrafını paylaşayım... Manchester'da kazandığımızda skorbordu bir türlü çekmeyen fotoğraf makinamı kırmak istemiştim... Kaleyi bulan tek şutuyla, ama sıkı futboluyla maçı kazanan Trabzonspor, sezonu zora sokan Gasperini ve Inter...
Gasperini'nin Yolculuğu Başladı // Inter : 0 - 1 : Trabzonspor
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
00:06
Etiketler:
Futbol,
inter,
Şampiyonlar Ligi
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi gruplarında mücadele eden Trabzonspor, Serie A'ya Palermo'dan deplasmanda 4 gol yiyerek başlayan Inter'i Giuseppe Meazza'da Celutska'nın attığı golle 1-0 yenmeyi başardı.
Massimo Moratti'nin müdahalesi ile üçlü defans sisteminden vazgeçerek dörtlü savunma anlayışına geri dönen ve tercihini Jonathan, Lucio, Ranocchia, Nagatomo'dan kullanan Gasperini'nin en büyük süprizi haftasonu 2 gol atan Milito'yu yedek bırakması oldu. Avrupa'daki son deplasman galibiyetini 27 Ağustos 2009 yılında Toulouse deplasmanında Ceyhun Gülselam'ın golüyle 1-0 yenerek elde eden Karadeniz temsilcisi bugün orta sahada rakibine yaptığı baskı ile oyunu lehine döndürdü.
Inter'in ortalığı silip sürdüğü yıllarda en büyük artısı Cambiasso önderliğinde rakiplere ilk toplarda yaptığı büyük baskıydı. Stankoviç ile birlikte adeta rakibi ısırıp anında geri çekilen Inter orta sahasının 2 sene önce yaptığı düzeneği bugün Trabzonspor, orta sahada Zokora ve Colman ile yaptı. Zokora'nın Sneijder'in sinirlerini bozması, Cambiasso'nun orta sahada yalnız kalması Trabzonspor'un yaptığı sıkı pres ile birleşince Inter istediği paslaşmaları bir türlü yapamadı.
Inter adına sahanın en kötüsü kimdi diye soracak olursak pek çok isim sayacağımız için en iyisinin Ranocchia olduğunu söyleyebiliriz. Trabzon'da ise bana göre en vasat isim Alanzinho olurken sahanın yıldızı açık ara Tolga Zengin'di. Rüştü yıllar önce velihatım Tolga dediğinde ben dahil pek çoğumuz bu demece hadi ya yuh falan demişizdir ama Onur'un geçen sene yaşadığı sakatlığın ardından Tolga görevini eksiksiz yerine getirdi. Bilbao deplasmanının ardından Inter deplasmanında da özellikle Diego Milito ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda nefis bir kurtarışa imza atan Tolga maçın adamı olurken Colman ve Zokora da bugünkü galibiyetin mimarlarındandı.
Inter için işler tamamen arapsaçına dönmüş durumda. Ligde ilk maçını kaybeden Gasperini, Şampiyonlar Ligi gruplarında ilk kez mücadele eden Trabzonspor'a da kaybedince adım gibi eminim ki Moratti yarın sabah ilk iş yeni hoca aday listesi oluşturur.
Maçı yerinde izleyen arkadaşımız Fevzi, bize atmosferi daha iyi yansıtacaktır.
3 vs 10
Gönderen
Temur
zaman:
20:39
14 Eylül 2011 Çarşamba
Etiketler:
nostalji
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Atalanta'nın Genç Kurtarıcısı : Maximiliano MORALEZ
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
11:19
Etiketler:
Atalanta,
Futbol,
Serie A,
Transferler
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Elimizden geldiği kadar bu sezon İtalya'da mücadele edecek olan yeni genç transferleri blogda sizlere tanıtmaya çalışacağız. Gabriel Torje'nin ardından adından en çok söz ettireceğini düşündüğüm ikinci adam, Arjantin'in son yıllarda yetiştirdiği önemli bücürlerinden birisi olan "Frasquito" (Özgür Adam) lakabı ile anılan Atalanta'nın yeni transferi Maximiliano Moralez.
Profesyonel futbol yaşantısına 2005 yılında Arjantin'in Racing kulübünde başlayan 1.60 boyundaki genç oyuncu, 2 sezon bu formayı giydikten sonra büyük bir risk alarak Rusya'nın yolunu tuttu ve FC Moskova'ya transfer oldu. Sadece yarım sezon Rusya'da kalmaya tahammül edebilen bücür, eski kulübüne dönmek için adeta yalvarınca yurtdışındaki ilk macerası kısa sürdü ve kiralık olarak tekrar Racing Club'ın yolunu tuttu. Kötü geçen ayları geride bırakmak için futbola dört elle sarılan Moralez, Arjantin'in köklü kulüplerinden Velez'e transfer oldu ve ilk sezonunda 19 resmi maçın 14'ün forma giyip 5 gol atarak şampiyonlukta önemli bir rol oynadı. Şampiyonluğun tadını almış olan bücür, ertesi sezon da önemli bir performans göstererek Velez Sarsfield'ın geçtiğimiz sezon elde ettiği Clausura şampiyonluğunun da mimarlarından oldu. Ligde 19 maçın 15'inde oynayan Arjantinli oyuncu Libertadores Kupası'nda da takımı ile 12 maçın 11'inde boy gösterdi.
2007 yılında Arjantin 20 Yaş Altı Milli Takımı'nda Sergio Agüero ve Mauro Zarate ile birlikte forma giyen Moralez, o jenerasyonda göze batan bir oyuncu olmasına rağmen Arjantin dışına sağlam adımlarla biraz geç adım attı. Tangocular gibi Güney Amerikalı pek çok futbolcunun ülke sınırlarındaki ilk durakları genellikle İspanya veya İtalya olur. Maximiliano Moralez bu genel geçer düzene aykırı davranıp Rusya'ya gitmiş olsa da tilkinin dönüp dolaşacağı yer genel düzene uyan İtalya oldu. 1987 doğumlu genç oyuncu beklenildiği gibi çok büyük bir kulübe değil de Serie A'ya bu sezon yükselen Atalanta'ya transfer olabildi ama bu Moralez'in gözünü daha yükseklere dikmesine asla engel değil. Uzaktan sert şutlar atabilen ve üstün bir tekniğe sahip olan genç oyuncu, Serie A'da çıktığı ilk resmi maçında Atalanta'nın Genoa ile deplasmanda 2-2 berabere kaldığı maçta takımının 2 golüne de imza attı. Kariyerinde oynadığı liglerde ve turnuvalarda en fazla 5 gol atan Moralez'in ilk haftadan 2 gol atması, kendisi için kariyer rekorunu kırması adına ekstra bir motivasyon olacaktır.
Uyum sürecini çabuk atlatacak gibi görünüyor ve bu sefer asla Rusya'da olduğu gibi erken pes edeceğe benzemiyor. İlk haftadan arzusunu, hırsını ve kaltesini belli eden Moralez, lige eksi puanla başlayan takımını sırtlayacaktır; hele ki Atalanta bu sene Serie A'da kalmayı başarırsa bunda genç oyuncunun payı olacağından zerre şüphem yok.
Milan attı, Crudeli çoştu
Kimdir bu amcamız diyenler çıkacaktır belki de. Anlatılması gereken adamlardan Tiziano Crudeli, dün gece Barcelona karşısındaki maçta zor anlar yaşamış. Erken gelen golle coşan Crudeli, son dakikadaki beraberlik sayısı ile adeta kalp krizine göz kırpmış. Stüdyodaki ortam ile ülkemizi aratmayan programın yıldızı Crudeli başkana selam, deplasmanda aldığı bir puanla ülke puanına katkı da bulunan Milan'ı ise tebrik ediyorum.
Videonun linki burada: http://www.youtube.com/watch?v=CWcKs76VZqM&feature=youtu.be
Udinese'nin En Yeni Silahı : Gabriel TORJE
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
09:00
13 Eylül 2011 Salı
Etiketler:
Futbol,
Serie A,
Transferler,
Udinese
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Eğer siyahi bir genç forvet piyasaya çıkarsa yeni Drogba'dır, Fransa'dan genç bir yetenek çıkarsa yeni Zidane'dır, Arjantin'den çıkarsa yeni Maradona'ydı ama son dönemde adını yeni Messi'ye bıraktı. Bu liste böyle uzar gider yani yeni nesil bu arenaya çıkarken hep kıyas yolu ile çıkıyor artık. Gabriel Torje için sonda söylememiz gerekeni başta söyleyelim bu çocuk bir kaç sene sonra tozu dumana katabilir.
Romanya'da yıldızını parlatmaya başladığı an yeni Hagi olarak görülen 21 yaşındaki genç oyuncu İtalya'ya transferi gündeme gelince yeni Messi olarak lanse edildi, Udinese'ye imza atınca yeni Sanchez olan Torje, siyah beyazlı takıma 7 milyon euro bonservis bedeli ile Dinamo Bükreş'ten transfer edildikten sonraki ilk basın toplantısında '' kesinlikle yeni Alexis Sanchez değilim '' dedi. Peki kim bu Torje ?
22 Kasım 1989 yılında Timişoara'da doğan Torje, profesyonel futbol hayatına da doğduğu yerin takımı olan Poli Timisoara'da başladı. 2005-2006 sezonunda henüz 16 yaşındayken ilk resmi müsabakasına çıkan Gabriel, forma giydiği 2. maç olan Farul Constanta karşısında takımının ilk golünü atarak manşetleri süslemeyi başardı. 2 sezon boyunca Poli Timisoara'da forma giyerken her geçen gün kendini geliştirmeyi başaran Torje, 2008 yılının Ocak ayında Romanya'nın güçlü ekiplerinden Dinamo Bükreş'e 1.5 milyon euro karşılığında transfer oldu. Yeni takımında sezonun ikinci yarısını genellikle kulübede geçiren genç oyuncu, forma giydiği 15 maça rağmen takımının kötü bir yıl geçirmesine engel olamadı. 6 Mayıs 2011 tarihinde Dinamo Bükreş forması altında 100. maça çıkan Torje, o maçtan önce adının şimdilik kendisinde saklı kalmasını istediği bir takımdan resmi teklif aldığını açıkladı.
Ofansif yönü kuvvetli bir oyuncu olan ve her iki ayağını da kullanabilen Gabriel Torje, orta sahanın her bölgesinde oynayabilmesine rağmen, orta sahanın sağında kendini daha iyi gösteriyor. Topla çabuk hızlanan ve harika bir tekniği olan Torje'nin göze batan en büyük eksiklikleri ise arkasında oynayan bek oyuncusunun canının çıkmasına neden olması ve hava toplarındaki etkisizliği. Dinamo Bükreş'ten takım arkadaşı Arjantinli Juan Pablo Garat ise Torje'ye Messi yakıştırması yapan ilk isimdir : '' Topla öyle hareketler yapıp o kadar hızlı davranıyor ki Messi'yi anımsamamınız imkansız. ''
Bu kadar teknik kapasitesi yüksek bir oyuncunun frikiklerinden bahsetmemek olmaz. Gerçi çok fazla duran toplardan gol atmış bir oyuncu değil ama geçtiğimiz sezon Romanya derbisinde Rapid Bükreş'e 25 metreden gönderdiği füze yılın golleri arasına girmişti.
Genç ve şöhretli bir isim olmasından dolayı kanı bir hayli hızlı akan Torje'nin adı Romanya'da spor sayfaları kadar magazin sayfalarını da süsledi. Alkollü araba sürmeden tutun, seks partilerine kadar pek çok vukuatı olan ve bu yüzden rakip takım taraftarları tarafından adına besteler yapılan Gabriel'in sırf bu yüzden Borussia Dortmund'a transfer olamadığı dahi yazılmıştı.
Torje ile ilgilenen ilk kulüp Borussia Dortmund oldu. Almanlar en fazla 5 milyon euroluk bir teklifte bulunmuş, genç oyuncunun da adı o sıralar gazetelerin magazin sayfalarını bir hayli süsleyince transfer gerçekleşmemişti. Bu görüşmelerin ardından Dinamo Bükreş forması altında Fiorentina'ya hazırlık maçında rakip olan Gabriel Torje, o dönem Mor Menekşelerin başında olan Prandelli'nin aklını başından almıştı. Maç sonrası Rumen oyuncuyu öven İtalyan teknik adam onun için '' büyüleyici bir yeteneğe sahip '' demişti.
İlk kez George Hagi döneminde adı Galatasaray ile anılan ve Fatih Terim'in de sezon başı kampından önce izlediği iddia edilen Torje için yaz döneminde Dinamo Bükreş'in kapısını aşındıran kulüpler ise son yıllarda scout sistemini İtalya'da en verimli olarak kullanan iki kulüp, Genoa ve Udinese olurken bu savaştan galip ayrılan takım Alexis Sanchez'in yerini dolduran Udinese oldu.
Özet (2. Hafta): Fiorentina 2-0 Bologna
Gönderen
firat selcuk
zaman:
13:45
12 Eylül 2011 Pazartesi
Etiketler:
Fiorentina,
Futbol,
Video
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Serie A'da 2. Hafta Sonuçları
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
13:19
Etiketler:
Futbol,
Serie A
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Milan : 2 - 2 : Lazio ( Klose, Cisse, Ibrahimovic, Cassano )
Cesena : 1 - 3 : Napoli ( Guana, Lavezzi, Campagnaro, Hamsik )
Juventus : 4 - 1 : Parma ( Lichtsteiner, Pepe, Vidal, Marchisio, Giovinco )
Roma : 1 - 2 : Cagliari ( De Rossi, Konti , El Kabir )
Lecce : 0 - 2 : Udinese ( Dusan Basta, Di Natale )
Genoa : 2 - 2 : Atalanta ( Veloso, Mesto, Moralez (2) )
Fiorentina : 2 - 0 : Bologna ( Gilardino, Cerci )
Chievo : 2 - 2 : Novara ( Pellissier, Thereau, Marianini, Paci )
Catania : 0 - 0 : Siena
Palermo : 4 - 3 : Inter ( Miccoli (2), Hernandez, Pinilla, Milito (2), Forlan )
Juventus UEFA ile Arayı Düzeltiyor
Gönderen
Nerazzurri
zaman:
13:10
Etiketler:
Juventus
0
Yorum var / Yorumlamak için buraya tıklayınız
Inter'den Kötü Başlangıç
Sezon bittiğinde Leonardo'nun raporu doğrultusunda çalışmalara başlayan Inter yönetimi, Brezilyalı teknik adamın ani bir kararla PSG'nin yolunu tutması üzerine beklenmedik bir şekilde Genoa teknik direktörü Gasperini'yi takımın başına getirdi. İtalya'da kendi sistemini sonuç ne olursa olsun uygulayan teknik adamlar kimlerdir diye bir soru gelse tanıdık isim olarak Zeman diyebiliriz ardından Gasperini'yi listeye yazarız. 3'lü defans hattından vazgeçmeyeceğini ilk basın toplantısında dile getirince Inter için sezonun sıkıntılı geçeceği aslında aşikardı.
Samuel Eto'o'nun Anzhi'ye gitmesine rağmen yerini Forlan ile dolduran Inter, Ricky Alvarez, Zarate, Poli, Castaignos gibi kalburüstü oyuncuları transfer etmesine rağmen 10-15 senedir 4'lü defans düzeni ile oynayan bir takımdan yaz dönemi içerisinde 3'lü defansa uyum sağlamasını beklemek biraz hayalciliktir. Inter'in sorunlarından özet olarak bahsettik peki ya rakip Palermo'da her şey güllük gülistanlık mıydı ? Elbette hayır.
Bütün bir kamp dönemi boyunca takımı hazırlayan teknik direktör Stefano Pioli 1 Eylül'de kovulunca onun yerine takımın başına altyapıdan Devis Mangia getirildi ve maçtan sonra Miccoli'nin dediği gibi Palermo bu maça sadece 10 gün hazırlanabildi. İki takım için de sıkıntılar mevcut olmasına rağmen kağıt üzerinde favori olan taraf Inter'di; fakat 2005 yılından beri Stadio Barbera'da kazanamayan bir Inter olduğunu düşündüğümüzde maçın çok kolay olmayacağı belliydi.
Gasperini'nin ilk hatası takımın beyni olan Sneijder'i yedek bırakıp yeni transfer Zarate'yi ilk 11'de oyuna başlatmasıydı. Hoca da bu hatanın farkına vardı ki henüz 30. dakikada Hollandalı oyuncuyu sahaya sürdü. Bu değişiklik belki kısa vadede eksi puan olarak görülmez ama tabiri caizse Eto'o'yu yiyen Sneijder için ilk haftadan kesik yemek Hollandalının hocası karşısındaki mücadelesinde hanesine artı olarak yazılır. Arjantin cephesi ile müthiş bir uyuma sahip olan Sneijder, yedek kalmaya devam ederse kazan kaldırır bu da ilk haftadan bu satırlara not olarak düşülsün.
Milito'nun golü ile öne geçen Nerazzurriler ilk 45 dakikada istediğini aldı. 3-4-3 düzeni ile sahaya dizilen ve 7 senedir hiçbir rakibinden 4 gol yemeyen Inter, sadece 45 dakikada, hem de deplasmanda 2 defa öne geçmesine rağmen, 10 günlük bir çalışma ile maça çıkan Sicilya temsilcisi Palermo'ya deplasmanda 4-3 mağlup oldu. 33. yaş gününü kutlayan Stankoviç, Kutay'ın belirttiği gibi dün Inter'in sahaya çıkan ilk 11'deki Avrupa menşeili tek futbolcuydu.
Takımdan ayrılması gündemde olan Miccoli, nam-ı diğer Romario of Salento çok özel bir oyuncu olduğunu dün gece bir kez daha gösterdi ve attığı gollerle takımının galibiyetinde büyük pay sahibi oldu. Inter evindeki ilk maçını Trabzonspor ile oynayacak ve aksi bir gelişme olmazsa Giuseppe Meazza beklenildiği gibi çok fazla dolmayacak. Fikstür çekildikten sonra kendi adıma Gasperini için 8 hafta takımda kalması başarı demiştim, şayet Trabzonspor karşısında da olumsuz bir sonuç alınırsa Moratti başkan yeni adaylar listesini hazırlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)